"Ben çıkıyorum anne." Çantamı omzuma taktıktan sonra kendimi dışarıya attım. Kulaklıklarımı kulağıma takıp müzik listesinden her hangi bir şarkı açtım.
Sit and wait
(Oturuyorum ve bekliyorum)
Does an angle contemplate my fate
(Bir melek kaderimi tasarlıyor mu diye)
And do they know
(Ve biliyorlar mı)
The places where we go
(Gittiğimiz yerleri)
When we're grey and old
(Bizler gri ve yaşlıyken)
'Cause i've been told
(Çünkü bana söylendi)
That salvation lets their wings unfold
(Kurtuluşun kanatlarını açmalarına izin vereceğini)
So when i'm lying in my bed
(Bu yüzden yatağıma uzandığımda)
Thoughts running through my head
(Aklımdan düşünceler geçiyor)
And i feel the love is dead
(Ve aşkın öldüğünü hissediyorum)
I'm loving angels instead
(Melekleri sevmeyi tercih ediyorum)
And through it all she offers me protection
(Ve o ,hepsinin içinden bana koruma sunuyor)
Çalıştığım kafe'ye geldiğimi görünce şarkıyı durdurdum. Üstümdeki hırkamı ve çantamı askılığa astım.
" Günaydın." Siparişleri alan John'a seslendiğimde gülümsedi.
"Günaydın. Hadi iş başına. Çok yoğunuz zaten." Hiçbir şey demeden arka tarafa doğru yürüdüm.
Üstüme önlüğümü giyindim.
"17. masa senindir,bebek." Elime not kağıdını alıp 17. masaya doğru ilerledim. 5 erkek oturuyordu.
"Ne istersiniz?" Hepsi başını bana çevirdi -telefonuyla uğraşan rampa saç hariç- . Gözleriyle beni süzdükten sonra yeşil gözlü olan konuşmaya başladı.
"Seni alabiliyor muyuz?" Dediği karşısında her ne kadar sinirlensem de zorla gülümsemeye çalıştım.
"Önünüzdeki menüden kahve ya da bitki çayı isterseniz getirebilirim" Başlarını önlerindeki menüye çevirdiler.
Nihayet önlerindeki menüden birkaç şey söyeyebilmişlerdi. Onlara gülümseyip tekrardan tezgaha doğru gittim. Belki hepsi çok çekici olabilirler ama bana o şekilde hitap etme hakkına sahip değiller.
"Benim lavoboya gitmem lazım. 17. masa siparişlerini götürürsün." Gülümseyip onay verdi. Bu kızı seviyorum.
Arka odalardan birine gidip telefonumla uğraşmaya başladım. Bir müddet sonra tanıdık ışık gökten odanın ortasına doğru geldi. İçinden her zamanki gibi acayip çekici bir erkek indi. İnsanlardan tek farkı kanatlarının olmasıydı.
Kim diye sorarsanız benim gördüğüm bir halüsinasyon. Neden derseniz benden başka kimse görmüyor. Durmadan bana 'sen seçilmiş kişisin' tarzından şeyler söylüyor ve bir de eşimi bulmamı.
"Ne duruyorsun, eşini bulman lazım. Size ihtiyacımız var." Ah, yine başladık.
"Tabi ya. Sonra da herkes bana sen delisin desin. Bu yaşım da akıl hastahanesi'ne gitmeye hiç niyetim yok." Yavaşça yanıma geldi.
"Sen deli değilsin ki." Bu çocuk çok çekici ama.
"Sen niye gerçek değilsin. Belki sevgilim olurdun?" Gülümsedi.
"Ben gerçeğim. Ben gerçeğin ta kendisiyim." Tabi, tabi... Bende Amy Winehouse.
"O zaman neden sadece ben görebiliyorum seni?" Yanağımı okşadı.
"Çünkü beni sadece özel kişiler görebilir. Seçilmiş iki kişi." Başımı geriye attım.
"Seçilmiş kişi diye bir şey yok. Sen benim hal--" Lafım aniden açılan kapıyla bölündü.
Beş kişilik gruptaki bana hiç bakmayan rampa saç gelmişti. Bir bana bir de halüsinasyon'uma bakıyordu.
Bir dakika o benim gördüğüm halüsinasyon'u görüyor muydu? Gözleri hala ikimiz arasında gidip gelirken korkuyla gözlerini bana dikti.
O sırada aklıma kanatlının dedikleri geldi.
"Çünkü beni sadece özel kişiler görebilir. Seçilmiş iki kişi"
Gözlerim büyürken bende gözlerimi rampa saçlıya diktim.
"Seçilmiş kişi" yutkunup durakladım. "Sen misin?"
Oylar ve yorumlar !!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Angel (ZaynMalikFanFiction)
Fanfiction"Sensin o!" Kaşlarımı havaya kaldırdım. "Ne?" Gülümseyip dibime kadar geldi. "Sensin! Seçilmiş kişi sensin!" Benim gibi yere çöktüğünde kendimi daha geriye ittim. "Uzak dur benden. G-git buradan." Elini yanağıma koyup okşadı. "Artık benim senden uz...