Merhaba, yine ben fakat bu sefer biraz daha farklı ve vişne tadında bir hikayeyle... Yine isim bulamadım ve yuppi, yine Doğa! Neyse başlıyorum.
Doğa metrodan inince elindeki kağıdı tekrar kontrol etti. En fazla 1 kilometre sonra gitmek istediği yere ulaşacaktı. Kulaklıktan gelen rock şarkısının sözleri kulağında yankılanırken tatlı bir bayanın yanına gitti ve zaten ana dili gibi bildiği japoncayı konuşmaya başladı.
"Merhaba, acaba bu adrese nasıl gidebilirim?"
Kadın önce Doğa'yı güzelce süzdü.
"Hmm, turist gibi görünüyorsun... Bu şehire ilk gelişin mi?"
"Aslında bu ÜLKEYE ilk gelişim... Tam anlamıyla turistim... Buraya okumak için geldim."
"Belli... Çünkü bu adresi bilmeyen yoktur canım... Karl Heinz'i duymuş muydun?"
Annesi telefonda konuşurken duymuştu. Duyduğuna göre annesinin sevdiği bir arkadaşıydı.
Doğa'nın pek umrunda değildi ama dinlemeye devam etti."Neyse anlatmama gerek yok zaten oraya gidince öğrenirsin. İlk aradan sağa dönüp 3 ara sonra sola dönünce Heinz malikanesi nerede diye kime sorarsan gösterir..."
Doğa başıyla selam verdi ve teşekkür edip yola koyuldu. Yaklaşık yarım saat sonra gidecegi yere varmıştı. Kapıyı çaldı ve kapı kendi kendine açıldı. Pek şaşırmadı ama içeri girerken tereddüt etti. İçeride biraz garip biri vardı. Koltukta uzanmıştı ve uyuyor gibi duruyordu. Doğa yavaşça uyuduğunu düşündüğü kişiye yaklaştı ve nabzını ölçtü. Kendi kendine fısıldadı.
"Nabız yok, soğuk deri... Kesin ölü..."Sakince doğruldu ve sırt çantasının askısını kavrayıp geriye doğru bağırdı.
"Kimse var mı? Burada bir ceset vaaar!"
Tam etrafına bakınıyordu ki bileğinde bir el hissetti. Hızla arkasına döndüğünde o garip çocuğun bileğini tuttuğunu fark etti.
"Ama sen ceseddin?"
Sonra aklına gelen fikirle kaşlarını çattı.
"O zaman ya vampirsin ya da zombi..."
Çocuk suratına dik dik baktıktan sonda tuttuğu bileğe doğru baktı.
"Vampir gibi kokmuyorsun, ama çok soğuksun... O zaman sen de zombi misin?"
Doğa göz devirdi.
"Hahaha... Ben insanım..."
Garip çocuk güldü.
"İyi, zombilerin kanı içilemezdi zaten..."
Doğa başını garip çocuğa çevirip öyle bir bakış attı ki çocuk bu yeni kızın korkutucu olduğuna ikna oldu. Tam o sırada içeri sarı saçlı sevimli bir kız girdi. Doğa ve garip çocuğa bakıp tek kaşını kaldırdı.
"Burada neler oluyor, Ayato? Yeni biri mi geldi?"
Doğa ona doğru bakıp gülümsedi ve boşta olan elini kıza uzattı.
"Merhaba ben Doğa. Lise -2- için buraya geldim. Bana kalacağım ev için burayı adres verdiler ama sanırım yanlış geldim..."
Kız güldü.
"Ben de yui -koltuktakini göstererek- bu da Ayato. Ve emin ol, buraya yanlışlıkla gelmiş olman imkansız."
Doğa bu kelimelere pek anlam veremedi ama yine de pek üstünde durmadı. O sırada Yui kafasını merdivenlere çevirdi ve bağırdı.
"Heey, millet! Toplanın!"
Merdivenlerden biri gözlüklü, biri ayıcıklı, birinin kafasında garip bir şapka olan ve biri de kulaklıklı, tipi olmasa da Doğa'ya aşırı benzeyen 5 kişi indi. Kulaklıklı konuştu.
"Ne oldu Yui? Ne çığırıyorsun?!"
Yui güldü. Bir Doğa'ya bir kulaklıklı çocuğa baktı.
"İkizin geldi Shuu..."
Shuu Doğa'ya baktı ve sırıttı.
"Merhaba bayan son ses. Müziğinin sesini buradan duyabiliyorum. Fena şarkı da değilmiş hani..."
Doğa da güldü.
"Eğer sesinle şarkıyı mahvetmeseydin daha güzel olabilirdi."
Herkes şaşkın şaşkın bu ikisine bakarken Doğa kafasını çevirdi.
"Tch, öyle bakmasanıza..."
Pembe saçlı göz teması kurmaya tenezzül etmeden konuştu.
"Sen de öyle baktırma... Bu arada ben Subaru. Hani merak etmişsindir diye"
Ayıcıklı psikopatça gülümsedi.
"Ben Kanato. Bu da Teddy. Teddy merhaba de..."
Doğa aynı psikopat gülüşle karşılık verdi.
"Teddy'ye de merhaba dediğimi iletir misin? Beni pek takıyor gibi görünmüyor da..."
Yui Doğa'ya hayretle baktı. Kendisi bu tahmini yapamamıştı. Kanato ise çocuk edasıyla gülümsedi.
"Teddy de merhaba diyor. O seni duyuyor ama sen onu duyamasın. Benden başkası onunla konuşamaz."
Sonra garip şapkalı Doğa'ya yaklaştı ve elini öptü.
"Ben Raito. Senin gibi güzel bir kızın-"
"Hey! Elimi rahat bırak... Ben japonlara benzemem ağzının ortasına bir tane çakarım ha!"
Doğa elini kurtarıp Raito'ya gözlerini kısarak bezgin bir bakış attı. O sırada gözlüklü boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
"Ben de reiji. Senin adın ne?"
"Doğa..."
"Hmm, türk müsün? Türk ismine benziyor..."
"Türk ismi zaten... Ben Türküm..."
"O zaman nasıl bu kadar iyi japonca konuşuyorsun?"
"Eh, animeler ve bazı öğrenim videoları... Benim en çok ilgi duyduğum ülke burası..."
"Heh, ülkenin cehennemine hoş geldin..."
Doğa sırıtarak karşılık verdi.
"Kime cennet, kime cehennem olacağını göreceğiz..."
Kısa çünkü bu tanıtım bölümü... Normaldir...
Haydin diğer bölümde görüşürük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
diabolik lovers (Buz Tutmuş Hayaller)
FanfictionBir Türkiye vatandaşı olan Doğa (evet yine isim bulamadım...) lise ve özel güçleri yüzünden Japonya'ya gider ve annesinin ayarladığı evi bulur. Ev arkadaşlarıyla tanışmak için evden içeri adım attığında ise, dönüşü olmayan bir yola girdiğini fark ed...