İşte o sabah kazdığı tünelin ucundaki ışığı gördüğünde kadın, değersizleştirmenin bir başkasının enkazında değil kişinin kendisinin yarattığı zindanın enkazında kalmak olduğunu anladı. Yüreğinin sesi, ellerinin kanı, tırnaklarının sızısı kadını kendisine döndürmüştü. Bunaltı saatlerinin bitiminde tünelin ucunda gördüğü aydınlık onun benliğinde parlayan güneş olmuştu. Geç de olsa öğrenmişti. Umudun parıltısı her zaman umutsuzluğun karanlığından doğuyordu. Hayata tutunmak adına bambaşka bir gün kendisini bekliyordu.
Hülya, Zeynep, Fatma ismi ne olursa olsun, kadın her yerde kadındı, yaşadıkları ayrı olsa da duyguları hiç değişmiyordu. Yüreklerinde bir kez parladıktan sonra o güneş bir daha asla batmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAZİNİN GÜNEŞİ
RomanceBir düşü vardı sevgilinin. Sevmek demek bir delinin bir düşe inanması demekti.