Merhaba sevgili dostlarım,
Bu günler yağmurlu olsa da güzel günler sizinle olsun.
Pazar gününe yetiştiremedim ama çook uzun bir bölüm yazdım sizlere.
Keyifli okumalar diliyorum..
edageyik
Yabancı demek yabancı hissetmekti aslında. Bir başkasına karşı yabancılık hissettiğinizde ancak o size yabancı olurdu. Yoksa gerçekte çok da tanımadığınız bir insan aniden yakınınız olabilirdi. Duru da genç adama karşı hiç yabancılık hissetmiyordu. Onun varlığını öyle çok benimsemişti ki Buğra onu yanına çektiğinde hiç itiraz etmemiş, onun göğsündeki yerini almıştı. Erkeğin enerjisi genç kızı mayıştırmış, uykuya çekivermişti kısa sürede.
İkili sarmaş dolaş hallerine aldırmadan birbirlerinin sıcaklığında sakince uyuyorlardı.
Gözünü ilk açan Buğra oldu. Puslu hava güne kötü bir başlangıç gibi görünse de genç adam kolları arasında kaybolan kızı görünce yüzü güneş görmüş gibi aydınlandı hemen. Duru'nun temiz parlak saçları altın gibi ışıldıyordu, bulutların arasından firar etmeye çalışan güneşle.
Dudakları taze yapraklar arasından alınıp koparılan, yarısı ısırılmış kiraz gibi aralıktı. İnsanın içinde öpme isteği uyandırıyordu.
Genç adam o dudakların nasıl bir tada sahip olduğunu düşünmeden edemedi. Uzansa yavaş yavaş, sonra bir buse çalsa usulca. Muhtemelen ruhu bile duymazdı.
Tüm bunları düşünürken Buğra, ne ara onun burnun dibine girdiğini ve soluksuzca aralık dudaklarını gözlediğini yeni fark etti.Arzunun gölgesinde bırakıp öpücüğünü, genç kızın saçlarına sürttü elini. Parmakları arasında kaybolan her bir saç telinin güzelliğiyle mest oldu. Hâlâ erkeğin kokusu onun tüm vucuduna sarılıydı.
Bu durum Buğra'nın o kadar çok hoşuna gitti ki genç adam hep boyle kalmayı arzu etti.
Genç kızın yumuşak bukleleri adamın parmağına dolanırken aniden açılan kapı sesiyle irkildi. Yorganı Duru'nun yüzünü gizleyecek şekilde örttüğünde yaptığı hareketin çok saçma olduğunu dakikalar sonra ancak idrak edebilmişti.
Gelen işçi Buğra'nın tuhaf hareketini görmezden gelerek iş için herkesin geldiğini ve çalışma öncesi Aydın beyin toplantı yapmak istediğini bildirip gitmişti.
Her şeyden bihaber olan Duru ise umarsızca uyumaya devam etti. Hem yolun uzunluğu hem de ilk kez kasabanın dışında nefes alan bir dünya ile sarhoş olmuş gibi sersem hissediyordu kendini.
Buğra yataktan sessizce çıkıp ardına bile bakmadan aşağıya indi.Aydın ve etrafındaki on iki işçi, patronları Buğra Ayvalıklı'nın tuhaf hareketlerini hala anlaşılmaz bulsa da artık ona alışmışlardı.
Genç ve zayıf olduğu her halinden belli olan esmer tenli bir çocuk elindeki çay tepsisi ile içeri girip tek tek sabahın ilk çaylarını dağıttı. Herkes elindeki pet bardakta çayını yudumlarken bir yandan da restorenin nereden devam edeceği konusunda uzunca bir toplantı yapmıştı.
Herkes işinin başına geçerken Duru da bir kenarda oturup Buğra'yı izledi. Genç adam bu ilgiden oldukça memnundu. O yüzden gün içinde yüzündeki tebessüm bir an bile solmadı. Duru varken Buğra kendini yenilmez hissediyordu.
Buğra da Duru da birbirlerine alışmanın ötesinde çok farklı duygular yaşıyorlardı. Buğra bu hislerin ne olduğunu bilse de Duru'ya belli etmiyor, yaşadıklarına zaten anlam vermeyen genç kız ise kafası karışık bir biçimde dolaşıyordu etrafta.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalet Gelin
Paranormal" Lanet olasıca hayalet misin nesin adam akıllı cevap versene." Buğra sinirle boş konakta bas bas bağırıyordu şimdi. O hayalet bozuntusu kendi kendine konuşmaktan vazgeçerse eğer ona yardım edecekti gerçekten ama bu koşullar altında ne yapabilirdi k...