.

9 3 0
                                    

gözlerimi perdeden içeri süzülen narin bir güneş ışığı ardından araladım. Telefonumdan saate baktığımda daha sabahın yedisi olduğunu gördüm ve yatağımdan doğrularak pencerenin önüne doğru sakin adımlarla ilerledim. Ayağa kalkınca, kendime gelmek için gerildim ve pencereden dışarıyı süzdüm. Yalnız kalmış sokağı izlemeyi bırakıp, dün yere bıraktığım valizimi ellerime alıp yatağımın üstüne koydum. Fermuarını açtıktan sonra üç beş parça kıyafetimi özenle katlayıp odadaki beyaz gardıroba yerleştirdim. Evdekiler bu saatte uyuyorlardır diye ses çıkartmamaya özen gösterdim. İşimi bitirince dünkü kıyafetlerimden kurtulup yenilerini giyinmeye karar verdim. Üzerime giyindiğim kısa kollu tişörtün üstüne kapşonlu hırkamıda giyinip altıma siyah kotumu geçirdim. Havanın soğuk olmasına rağmen dışarı çıkıp yürüyüş yapmak istedim. Kapımı usulca araladım ve koridorda dans edercesine usulca yürüdüm. Derken arkamda bıraktığım kapı birden açıldı. Arkamı suçluluk hissi ile döndüğümde Milward'ın yeğeni Calvin ile gözlerimiz birbirini buldu.Bana tüm içtenliğiyle gülümsedi.

''İlk günden kaçmaya karar verdiniz galiba minik hanımefendi?''

''Aww, yoo,hayır ben sadece dışarıda yürüyüş yapmak istemiştim.''

Konuşurken gözlerimi ondan kaçırdım ve yüzümü yere eğdim. Ve bir kez daha kendimi suçlu gibi hissettim. Çünkü evden kaçtığımı zannetmişti.

''O zaman yanlış aşılma için özür dilerim. Bekle de üstüme bir şeyler alayım. Ben de seninle geleceğim.''

''Gerek yok gerçekten.''

''Lütfen. Israr ediyorum. Bu site zannettiğinden de büyük ve kaybolmanı istemem.''

''Eh,peki o zaman.''

Odasının kapısını usulca kapattı ve bende ayakkabılarımı giyinmek için kapıya doğru yürüdüm. Ayakkabılarımı giyinirken oda yanıma geldi ve ayakkabılarını çabucak giyindi.

Kapıyı usulca açmadan önce anahtarını cebine tıkıştırdı ve dışarı çıkmam için bana yol verdi.

''Önden bayanlar.''

Tek kaşını kaldırıp bana öyle söyledikten sonra hafifçe kıkırdadı, ben ise usulca gülümsedim. Dışarı adımımızı attığımızda sert bir rüzgar suratımıza tokat gibi çarptı. Dağılan saçlarımı düzeltirken bir yandan da Calvin'i takip ediyordum. Onun ile yolda sessizce yürürken ona kaçamak bakışlar atarak yüz hatlarını inceledim. Hafif çıkıntılı çene ve elmacık kemikleri yüzüne pürüzsüz bir güzellik katıyordu. Doğuştan çökmüş gibi duran göz altları ve biçimli kaşları da buna örnekti. Saçları ise yanlardan kısa fakat üst tarafları dalgalı ve dağınıktı. kırmızımsı kahverengi gözleri, esmer teni ve kömür gibi kara saçları vardı. Dışarıdan bakınca sert ve serseri tipli birisi gibi görünse de konuşunca ne kadar da kibar olduğunu ses tınısıyla bile gösteriyordu. Göz rengi tıpkı benimki gibiydi. Sarah'ın göz rengi ametistti bunun nedeninin hastalık olduğunu düşündüm çünkü kilisenin ansiklopedisinde ona benzer bir şey okumuştum. Milward'ın ise gözleri safir rengindeydi. Bunlar ile kafamı yorarken Calvin sıkılmış olacak ki bana sorular sormaya başladı.

''Orası nasıl bir yer? Yani...''

'' Yetimhane mi?''

Sözünü kesmiştim.

''Yok. Hayır,yani kilise, her daim başında dikilen rahibeler sürekli tanrı hakkında zırvaladıkları sözlerle büyümek?''

'' Anlayamadım. Tanrı'ya inanmıyor musun?''

Açıkçası bu yorumu beni şaşırtmıştı. Sarah ve Milward dindardı, şey doğrusu ben öyle zannediyordum. Cevap vermesine fırsat vermeden ikinci kez konuştum.

Kraliçe ÖlmeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin