3. Bölüm
Geriledi. “Nasıl böyle olabiliyorsun ki?” bıçağı geri masadan aldım ve saklı bir tehtit hareketi yaptım. “Eğer gözlerini çekmezsen onları oyarım.” Gözle görülür biçimde korkmuştu çünkü yapacağımı biilyordu. “Yani demek istediğim-“ O yokmuş gibi davrandım. “Burada işim bitti.” Efendinin yanına gittim. “Efendi gidebilir miyim?” Gülerek başını salladı. Keyfinin o olaydan sonra yerinde olması rahatlamamı sağlıyordu. “Madem bu kadar sıkıldın iyi git bari.” Teşekkür manasında başımı salladım ve bana bakan 100’lerce göz arasından geçip dışarı çıktım. Korumalar gözlerini bana sabitlemişti. Onlara bakınca hemen gözlerini başka yöne çevirdiler. “Bana dik dik bakmak karınıza değil. Ayrıca işinize bakmazsanız sizde diğer 2 zavallı gibi ölürsünüz!” iki genç ama bol boş kas koruma yaprak gibi titremeye başladı. Bu hoşuma gitmişti. Mini elbisemin altında açıkta kalan silahlardan birini aldım. “Yada işinizi kolaylaştırabilirim.” Efendinin sesi duyuldu. “Kristen yeni korumaları rahat bırak.” Dediğini yaptım ve oradan uzaklaştım. Odama girip üzerimdeki kıyafeti yırttım. Renkli iç çamaşırlarını koparıp attım. Dolaptan siyah kıyafetlerimi alıp kolayca üzerime geçirdim. Koşmaya çıkacaktım. Odadan çıkar çıkmaz etraftaki sesizlik dikkatimi çekmişti. Takmadım ve büyük kapıdan tekrar çıktım. Ne kadar koştum bilmiyordum ama bayağı terlemiştim. Dünkü yüksek aynı kayanın üzerine oturdum ve denizi kokladım. Maviliğine baktım. Anılarımı hatırlamaya çalışıyordum. Ama lanet olsun ki hatırlayamıyordum. Öylesine solmuştuki geçmişim. Kiim olduğumu bile hatırlamıyordum. Eskiden neleri sevdiğimi… Ne önemi vardı ki zaten. Eskinin geçmişin ne önemi vardı. Asıl önemli olan şuandı. Geleceğide pek takmıyordum. Belliydi çünkü. İnsanları öldürerek geçirecektim zamanımı. Onlardan nefret ediyordum. Neyi seviyordum ki ben? Sevgi mi? Adını bile zor hatırlıyordum. Megan! O anki yüz ifadesi geldi gözümün önüne. İçimden taklidini yaptım. “Aşığım! Ben malım ve aşık oldum!” Bunu onun ağzından söylerken bile öyle zor geliyorduki her şey. Nasıl söylüyordu bunu. Üstelik efendiye ihanet etmişti düpe düz! Şuan karşımda olsa onu bir kez daha öldürebileceğime yemin ederdim. Kalktım ve üzerimdekileri çıkarmaya başladım. İç çamaşırlarıma kadar her şeyi çıkardım ve gerindim. Kaya yamaç gibi bir şeydi ve oldukça yüksekti. Yukardan bakınca hafif sisliydi ve dibi hiçbir şekilde gözükmüyordu. Düşünme gereği duymadım. Biraz geriledim ve kollarımı yukarıya kaldırıp balıklama suya daldım. Dik kayalığın dibine düşmüştüm. Su cidden soğuktu ama ben soğuğa alışkındım. Bir süre öylece durdum. Dalga sırtımı sivri kayalara vuruyordu ve belkide şuan o sivri kayalar kemiklerime kadar girmişti. Bir süre oralarda gezdim ve geri kıyıya yüzdüm. Uzun saçlarımdan sular akarak geri eşyalarımın olduğu kayaya geldiğimde biri oradaydı ve elindeki benim bıçağımdı. Yine o çocuk ve yine sarhoş. Bıçağı bileğine dayamıştı. “Ölmek istiyorum.” Gözleri dolu doluydu. Biran onun gibi biri olmadığım için minnetle doldum. Kayaya oturdum.
“Eğer çok istiyorsan seni öldürebilirim.”
“Nasıl yani?!” Ters ters baktım.
“Eğer bıçağımı bırakmazsan tahtalı köyü boylarsın diyorum!” Bıçağı yanıma attı.
“Senin olduğunu bilmiyordum üzgünüm.” Gözlerimi denizden ayırladım.
“Şimdi öğrenmiş oldum işte! Eğer bir daha dokunursan ölürsün!”
Yanıma oturmaya yeltendi.
“Biran yoksa oturamazsın!”
Koşmaya başladı. Düşünmeden edemedim. Derdi ne bu salağında sürekli sarhoş! Geri geldiğinde elinde bir şişe bira vardı.
“Şimdi oturayım mı?” Elindeki birayı kaptım. “Hayır.” Çocuk gibi mızmızlandı.
“Ama oturabileceğimi söylemiştin!