👁 ''Tanıtım'' 👁

10.8K 767 2.6K
                                    

01.05.2017 (İlk yazılma tarihidir.)

Merhabalar. Yeni başladığım ve kurgusuna güvendiğim kitabın ilk satırları. Umarım iyi işler başarabiliriz.

İyi okumalar. :) :)

***

''Çok eski zamanlarda keşfedilmemiş bir kasaba, var olmamış insan dışı varlıklar bulunmuş. Bu varlıklar evimin biraz ötesinde bulunan bir kulübenin içerisinde bulduğum, kitabın sayfalarında yayılmış gri renkteki maddenin altında, tüyler ürperten resimdeki karakterlerin benzeri veya aynısı!'' duraksadı ve titreyen elleriyle; ''İnanmıyorsanız buyurun kanıtlar ellerimde!''

Yavaşça ellerini araladı. Elinin titrediğini belli etmezcesine kolunu sertçe elinin altına soktu. Endişeliydim. Tüm arkadaşlarımın da endişeli olduğunu değişken hissiyatımla söyleyebilirim.

Sanki hayatta kolay kolay tatmadığımız bir his, vücutlarımızdan aktarılıp tüm mertebeye yayılmıştı. Gözlerimizdeki korkuyu her ne kadar belli etmesek de, bedenimiz bunu yüz kat belli ettiriyordu. Ettiriliyordu.

Bunu biz yapmıyorduk.

Eminim hepimiz korkunun tadının hissetmişizdir fakat bu his, Onur'un suratına çarptığı gibi geri tepti. Öne atıldı ve fotoğrafı sert bir şekilde kavrayarak dalga geçer tavır takındı. Ben de şaşkın bakışlarla ona doğru yöneldim. Tek yapabildiğim buydu çünkü.

''Buna inanacağımızı mı sanıyorsun? Adı üstünde, koca bir efsaneden bahsediyoruz.'' Ayağa kalktı ve çocuğa ters ters bakarak yan tarafta bulunan balkona çıktı. İçinden, dışına kadar küfür eksik olmamıştı. Sabahtan akşama kadar sadece konuştuğu şey, bu durumun hiçbir açıklaması olmadığıydı. Korkmuyordu, sadece bu olaylara anlam veremiyordu. Biz ise yanımızda oturan çocuğa dehşet verici bir şekilde bakakalıyorduk. Susuyorduk ve konuşamıyorduk.

''Peki sonra?''

Begüm, sessizliği bozan hareketle çocuğa adım attı. Bir eliyle yüzündeki beniyle oynarken, diğer eliyle de elindeki ses kaydedicisini açmıştı. Çocuğun her söylediği kelime, çıkarttığı ses, yutkunduğu nefes, bizim için bir ipucuydu. Bu olayların bir anlamı olmalıydı. Olmak zorundaydı!
Sekiz kişi, daha adını bilmediğimiz bu çocuğun ağzından çıkacak her kelime için hissettiğimiz o garip şeyin yüzünü aydınlatacaktı ve bizim duymadığımız oyunların belki de başlangıcı olacaktı.

''SÖYLE, NEDİR BUNLAR!?''

Yağız'ın artık sinirinden, volkan gibi patlaması olağanını kaçırmıştım. Çünkü naif bir çocuktu ve insanlara karşın çok saygılıydı. Ondan böyle bir çıkış beklemiyordum. Gözündeki yanan öfkeyi izlemeye koyuldum. Kılcal damarları, göz bölgesini esir almıştı. Sanki feryat ediyorlardı.

Artık bu olağan olayların son bulmasını istiyorduk. Ne olacaksa olsun kıvamdaydık. Yağız'dan gözlerimi devirerek çocuğa baktım.

Çocuk delirmiş gibiydi.

Beyaz kesilmiş, ağzından çıkan grimsi tonlarındaki sıvı ve kokusu benim kusma hissimi uyandırmıştı.
Herkes yerinden kalkıp çocuktan bir metre uzaklaşmıştı. Dehşete düşmüştük. Çocuk sanki ''Beni öldürün!'' diye istekler savuruyor, göğsüne baskı uyguluyordu. Nefesini içine çekmeye devam etti ve dışarıya çıkarttığı sıvıyla hareketsiz yattı.

''N-neler oluyor? Öldü mü çocuk!''

Kendimi hırpalanmışçasına salladım. Doktor edasıyla çocuğun olduğu bölgeye yanaştım. Korkmuyordum, sadece tanık olduğum bu olaya alışmaya çalışıyordum. Herkesin dehşete düşmüş suratlarını izlemeye devam ederek çocuğun, şah damarına elimi uzattım. Aksiyonu kaldıramadım ve gözlerimi kapattım. Uzatmaya devam ettim ve elim artık çocuğunu bedeniyle karşı karşıya kalmıştı.

Ölü bir bedene karşı.

''Ben Ekin Tokgöz ve asla yalan söylemem.''

Göz (The Evil Eyes) *GEZGİN ÖNCÜ ZİNCİRİ*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin