-Ekin-
***
Çocuk kaldıramadığı bu yük yüzünden baygınlık geçirmişti. Yüzü yara bere içerisindeydi ve acı çekerek inliyordu. Aynı şeyi diğer bölmeleri için de söyleyebilirim. Bacaklarındaki yara izinin derinliği o kadar büyüktü ki kemik, neredeyse 'ben buradayım' diyecek kıvamdaydı. Kolların belki de kanın en yaygın olduğu bölmeydi. Gölet kıvamına ermiş bedeni, yüzmesi için çocuğu sürüklemişti. Çocuk bu gölete atlamış, soluk soluğa yüzmüştü. Fakat acı içinde kıvranarak.
''Yardım edin, kaldıralım çocuğu!'' söylediğim sözle herkesin hissizce baktığı suratlar, kendine gelmişti. Onur ve Yağız, çocuğun ayak bileklerinden tutmaya başladı. Ben ve Tolga ise omuz bölümlerinden tutarak, içeriye doğru ilerledik. Kızlar ise ilk yardım çantalarını almak için yukarı kata çıktılar.
İsmini dahi bilmediğimiz ve işkence görmüş şekilde kapımıza dayanmış bir insanı görmek, hayatımızın bize gösterdiği ilk sınavdı diye düşündüm. Şu ilginçtir ki her kapımıza gelen insan, öldüresiye dövülmüş olarak gelmiyordu...
Kan revan içindeki çocuğu, Tolga'nın yatağının üstüne yavaşça yatırmıştık. Yarasına gerekli müdahaleyi ben ve Begüm yapmıştık. Hafif bir doktorluk geçmişim olduğu için şanslıydık. Yaraları kapattıktan sonra gelen o koku, kusma hissimi arttırdı. Fakat dayanabilmiştim. Koku, sanki bir cesedin içindeki organların, dışarı savrulmuş ve kanıyla beraber süslenmiş gibiydi. Tolga, bu kokuya dayanamadı ve tuvalete hızlıca koştu. Midesinin bulandığını ve içini boşaltması gerektiğini biliyordum. Genellikle kötü kokulardan ilk etkilenen Tolga olurdu ve onun için çok zor bir süreçti. Yağız ise çocuğa bakarak, iç geçiriyordu. Yüzü bembeyaz kesilmiş, elleri titremeye alışmış kıvama gelmiş ve gözleri fal taşı kadar açık kalmıştı. Bize doğru döndü ve soluksuz baktığı gözleriyle bir şeyler gevelemeye başladı;
''Tanrım, ne yapacağız şimdi? Ya çocuk öldüyse!'' Yağız'ın artık panik atak hormonu harekete geçmiş, isyan ede ede bağırışlar sunmuştu. Bu durumundan kurtulması neredeyse çok zordu. Çabuk etkilenen ve hiçbir şeyi hafızasından silmeyen bir Yağızdı. Kolay kolay unutmaz, günü gelince ortaya bomba gibi atıp kaçardı. Fakat bu olayı bir yerde ne açabilir, ne de sorgulayabilirdi.
Onur, Yağız'ın bu garip isyanına son vermesini istediğini hissettim. Ona sert bir bakış atarak; ''Sakin ol, yok öyle BİR ŞEY!'' son kelimesini yakıcı bir üslupla söylemişti. Yağız ise Onur'un dediğine bakmadan, çocuğu baştan sona izliyordu.
Kapıda bizi sakince izleyen Hacer gözüme ilişti. Bedeni bu yükten çok uzakta gözüküyordu. Hiçbir şey olmamış gibi yatakta yatan çocuğa gözlerini dikerek baktı ve omuz silkti;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göz (The Evil Eyes) *GEZGİN ÖNCÜ ZİNCİRİ*
Fantasia*** -Ekin- *** Gerçeklik algısı olmayan karanlık, tamamen esir düşürmüş; nedensiz bir şekilde etrafımızı bertaraf etmişti. Gri olan her şeyden korkmalı, beyazın tonları arasında hayat bulmalıydık. Siluetlerin esiri olmamalı, hayatın bütün zorlukla...