"N-ne?!"
"Soyun Baekhyun. Ateşin var. Daha kötü olacaksın."
"B-ben.. A-ateşim mi? T-tamam.."
Neler düşünüyordum ben böyle? Soğuk adam beni iyileştirmeye çalışırken ben üzerime atlayacağını mı hayal ediyordum? Tanrım!
Üzerimdekileri çıkarıp koltuğa bıraktım. Altımdakini çıkarmak istemiyordum. Yalnız olduğumuz için her ihtimali düşünmeliydim.
"Onu da çıkar hm?"
"Olmaz."
"Tanrım.. Ben kızlardan hoşlanıyorum. Daha doğrusu kimseden hoşlanmıyorum. Onu da çıkar ve odaya gel."
Tam tehlikede olmadığım için içim rahatlamıştı ki soyunup odaya gitmemi söyledi. Nasıl bir insandı bu böyle?
"Hey! Hala orada mı duruyo9rsun? Yatağını hazırlıyorum. Çıkarmana yardım edeyim mi?"
"Y-yah! Yılardır tek başıma giyinebiliyorum."
"Yatağın üzerine ince bir pike bırakıyorum. Onu üzerine örtersin."
Odadan çıkıp arkasını döndü ve geçmemi bekledi. Çamaşırımla kaldığım için utanıyordum. Koşarak arkasından geçip hazırladığı yatağa girdim. Pikeyi boğazıma kadar çekip seslendim.
"Şey.. Gelebilirsin.."
İçeri girip bir süre dikildi. Sonra yaklaşıp pikeyi belime kadar indirdi. Ateşimin yükselmemesi için bir süre böyle yatmam gerektiğini söyleyip odadan çıktı. Dakikalar sonra büyük bir bardakla geldi.
"Bu özel bir karışım. Hasta olduğumda mutlaka bundan içerim."
"Ama çok kötü kokuyor."
"İyileşip oteline dönmek istiyorsan bunu içmek zorundasın."
"İçinde ne var?"
"Bol miktarda bal ve faydalı bir sürü ot. Bunu iç ve uyu. En fazla iki güne iyileşirsin."
"İki gün mü? Ama beni merak ederler. Telefonumu şarja takamaz mıyız?"
"Şarj aletin yanındaysa neden olmasın."
"Sende yok mu?"
"Telefon kullanmıyorum. Gördüğün gibi televizyonum da yok. Teknolojiden uzak, huzurlu bir hayatım var."
Bir insan teknolojiden uzakken nasıl huzurlu kalabilir ki? Bir hafta internete giremezsem nefes alamayıp öleceğime eminim.
Kötü olan her şeyi zihnimden atıp dev bardağı iki elimle kavradım. Tamamını bir seferde bitirdikten sonra yüzümü buruşturdum. Bardağı ona verdikten sonra yatağa yayıldım. Evin büyüklüğünü düşününce başka yatak olmadığını hatırladım. Odadan çıkacakken durdurdum.
"Burası senin yatağın değil mi? Sen nerede yatacaksın? Ben koltukta uyuyabilirim. Buna gerek yok."
"Bir an önce dönmek istiyorsan sadece dinlenmeyi düşün. Tam karşındaki koltuk oldukça rahat. Ben de orada uyuyacağım."
Onun evine sığınmışken aynı odada uyuyacak olmamıza laf söyleyemezdim. Bu yüzden sessizce yatağa gömüldüm. Yatağı o kadar yumuşaktı ki çok geçmeden uykuya daldım.
Gece birkaç kere uyandım. Net hatırlamasam da bana ilaç içirdiğini ve bir ara da ıslak bezle ateşimi düşürmeye çalıştığını hissettim. Gözlerimi bile açamayacak kadar halsizdim.
Sabah uyandığımda yataktan kalkamıyordum. Öksürüğüm artmış, boğazım daha da şişmişti. Başımı çevirdiğimde onu gördüm. Yere oturup başını yatağa yaslayarak uyuyakalmıştı. Elimi nazikçe saçlarında gezdirdim.
İlk gördüğümde fazla sert ve soğuk biriydi. Fakat sadece saatlerdir tanıyor olmama rağmen bunun kendini korumak için etrafına sardığı bir kabuk olduğunu anlamıştım. Öyle davranan birine göre fazla iyi kalpliydi.
"Baekhyun? Uyandın mı?"
"Evet.. Neden burada uyudun?"
"Gece öksürüklerin şiddetlendiğinde uyanmıştım. Pikeye sarıldığını görünce ateşinin tekrar yükseldiğinden endişelendim. Sonra ateşini düşürmeye çalıştım."
"Üzgünüm.. Benim yüzümden uykusuz kalmışsın."
"Sorun değil. Kalkma, ben kahvaltı getireceğim."
Cevabımı beklemeden mutfağa gitti. Yirmi dakika sonra elinde tepsiyle yatağa döndü. Doğrulmama yardım edip tepsiyi kucağıma yerleştirdi.
"Bu kadar zahmet etmene gerek yok."
"Bu konuyu daha fazla konuşmasak? Seni iyileştirip oteline bırakacağım. Tamam mı?"
"Teşekkür ederim."
"Onları yiyerek teşekkür edebilirsin."
Tam altı gün boyunca öylece yatakta yattım. Yemeğimi ve ilaçlarımı düzenli bir şekilde getirdi. Bu süre boyunca ilgilenmesi, kendinden çok bana bakması kalbimi değiştirmişti. Yastığı düzeltmek için kollarımı iki yanıma uzattığında dudaklarına yapışmamak için kendimi zor tutuyordum. Kusursuz yüzü ve melek gibi kalbiyle kalbime işlemişti.
Evet, evime dönmeyi çok istiyordum. Ama ona olan hislerim başladığından beri iyileşmemek için dua ediyordum. Buradan gitmek istemiyordum. Çünkü biliyordum ki, gidersem onu hayatım boyunca göremeyecektim.
Bir kez daha kahvaltımı hazırlayıp yatağa getirmişti. Artık daha güler yüzlüydü. Hatta benimle şakalaşıyordu bile.
"Daha iyi misin?"
Evet, gerçekten iyi hissediyordum. Ama bir gün daha kalabilmek için hasta rolü yapmalıydım.
"Aslında hala halsizim.."
"Yarına kadar düzelirsen seni oteline bırakırım. Zaten ben de alışveriş için gitmek zorundayım. Ayda bir kere topluca alışveriş yaparım da.."
"Gerçekten mi?"
"Evet, hatta bu süre boyunca anlaştığım yerde bana her gün gazete ayırıyorlar. Bir ay sonra topluca alıp okuyorum. Bazen aldığım yiyecekleri bitiremediğim için bir buçuk ay sonra gittiğim oluyor."
"Benim yüzümden bittiler hm?"
"Ben senden çok yiyorum Baek. Küçücük miden var. Hiçbir şey yemiyorsun ki."
"Eğer yarın iyi hissetmezsem ne olacak?"
"Sonraki gün götürürüm o zaman."
Beni istemiyor muydu gerçekten? Bu süre içinde ufacık bile his oluşmamış mıydı içinde?
Hayatım boyunca pes eden biri olmamıştım. Yine pes etmeyecektim. Bugüne kadar ne istediysem almıştım. Bunu babamın parasıyla değil, kendi çabamla yapmıştım. Onun kalbine de sahip olabilirdim. Bu yüzden bir süre daha burada kalmalıydım.
Akşam yemeğini yedikten sonra ikimiz de odaya gittik. En azından onunla aynı masada yemiştim. Odaya geçince üzerimi örtmek için bekledi. Sonra koltuğa uzanıp gözlerini tavana dikti.
"Yarın gidiyorsun hm?"
"Bilmem.. Yani iyi hissedersem evet.."
"Biriyle aynı evde yaşamanın bu kadar zaman sonra benim için hiç iyi olmayacağını düşünürdüm. Seninle vakit geçirmek eğlenceliydi."
"Teşekkür ederim Luhan. Beni evine aldığın için.."
"İyi hissetmezsen burada kalmaya devam edebileceğini biliyorsun."
"Biliyorum. Teşekkür ederim."
Birbirimize bakıp gülümsedik ve tekrar tavana döndük. Dakikalar sonra ikimiz de kendimizi uykunun kollarına bıraktık.
Buradan gitmeyi kesinlikle istemiyordum. Bunun için ufak bir planım vardı. Onu gerçekleştirecek ve burada kalacaktım. Ta ki onun kalbine sahip olana kadar..