5. Bölüm

481 53 15
                                    


Gözlerimi açtığımda o hala uyuyordu. Planımı gerçekleştirmek için yavaşça kalkıp odadan çıktım. Boğazım hala biraz acıyordu. Ama bu beni götürmemesi için yeterli değildi.

Sokak kapısının önünde iki basamak vardı. Oradan düşüp bir yerimi incitirsem bu iyi kalpli adamla kalmaya devam edebilirdim.

Gözüm evimi, arkadaşlarımı, ailemi, kimseyi görmüyordu. İlk kez böyle bir his besliyordum ve bundan vazgeçmek istemiyordum.

Kapıyı dikkatle açtım. Bir adım attıktan sonra kendimi bıraktım. Belki bacağımı incitirim diye düşünüyordum. Evet, başarılı olmuştum. Bacağımdaki acı dayanılmazdı. Ama düşerken ani bir refleksle ellerimi uzatamamıştım. Bu yüzden başımı yerdeki küçük taşa çarptığım için kaşım kanıyordu.

"AH!! Tanrım!"

Kalkmaya çalışsam da kalkamıyordum. Sesimi duymuş olacak ki Luhan koşarak yanıma geldi.

"Baek? Ne oluyor?"

"Ben.. Ahh! Çok açıyor!"

Kucaklayıp salondaki koltuğa götürdü. Altımdakini çıkarıp dizine ve ayak bileğime baktı. Bileğim morarıp şişmişti. Bir kaç yeri elleyip bastırarak bana baktı.

"Açıyor mu?"

"A-ah biraz"

"Peki burası?"

"B-biraz.."

"Burası?

"Ahh!! Çok açıyor!"

"Kırılmamış ama incitmişsin. Krem sürüp saracağım. İyileşen kadar basmaman gerek."

"Tamam.."

Odaya gidip küçük bir kutuyla döndü. Ayağıma krem sürüp sargı geziyle özenle sardı. Fazla bol bir eşofman getirip dikkatle giydirdi.

"Orada ne yapıyordun?"

"Biraz hava almak istemiştim. Ama basamakları unutmuşum. Yani öyle aniden çıkınca.."

"Üzgünüm ama unutkanlığın yüzünden oteline dönüşünü biraz ertelemek zorunda kalacağız Baek. Seni bu halde götüremem."

"Sorun değil. Birkaç gün daha bekleyebilirim."

"Fazla iyimsersin. Ama birkaç günle geçecek bir şey değil. En az bir hafta basmaman gerek."

"Bekleyebilirim."

Canımın acısı umurumda bile değildi. En az bir hafta daha burada kalacak olmanın mutluluğunu yaşıyordum. Tabi ki ona asla belli etmeden.

"Odaya gitmek istersen taşıyabilirim."

"Burada iyiyim."

Beni orada bırakıp mutfağa ilerledi. Kahvaltı için hazırladığı şeylerle dolu bir tepsiyle döndü. Yanıma bir sandalye çekip oturdu ve tepsiyi kucağına koydu.

"Ben yedireyim mi? Hareket etmen iyi olmayabilir."

"Sen yemeyecek misin?"

"Sen yedikten sonra yiyeceğim."

"O zaman olur. Başına bela olduğum için özür dilerim."

"Bu konuyu bir daha açma hm?"

Başımı sallayıp sessizce durdum. Küçük bir çocuğu besler gibi kahvaltımı yedirmeye başladı. Bir yandan beni tanımaya çalışıyordu.

"Üniversiteyi bitirdin mi?"

"Evet."

"Mesleğin ne?"

"Mimarım ama sadece tatil yapıyorum."

"Neden?"

"Babam iş adamı olduğu için etrafta dolanmak yerine tatile gitmemi tercih ediyor. Gay olmam bile onun için problem olmaz. Ama ortalarda dolaşmam büyük bir problem."

"Gay misin?"

"Şey.. Ben.. Bu seni rahatsız eder mi?"

"Problem değil. İnsanların hisleri ve tercihleriyle ilgili konuşmayı sevmem. Nasıl iyi hissediyorsan öyle yaşamalısın. Herkes buna saygı göstermeli."

"Çok iyisin."

Gülümsediğinde o küçücük gamzeleri beliriyordu. Tam da gamzelerini gösterirken yiyecek vermek zorunda mıydı? Neredeyse boğuluyordum. Panikle ağzımdakini çıkarmama yardım etti ve su içirdi. Benden daha çok korkmuş gibi görünüyordu.

"Dikkat etmelisin."

"Sürekli iş çıkarıyorum."

"Sorun değil."

"Peki sen? Yani sen neden okumadın? Neden burada yaşıyorsun?"

"Annem beni doğururken hayatını kaybetmiş. Babamla yaşıyordum. Lisenin son senesine geçtiğim yaz babamı da kaybettim. Yaşlı ve hastaydı. Onu da kaybedince yalnız yaşayabileceğim bir yer aradım."

"Peki geçimini nasıl sağladın?"

"Aslında benim param var. Yani babamdan ve annemden kalan bir birikimim var. Geçen yıl da amcamı kaybettim. Kimsesi olmadığı için üç evi bana kaldı. Onları satıp paralarını bankaya yatırdım. Gördüğün gibi çok masrafım olmuyor. Zaten bu yüzden bu adaya taşındım."

"Senin yerinde olsam nasıl devam ederdim bilmiyorum. Çok güçlüsün."

"Bir süre sonra alışmak zorunda olduğunu fark ediyorsun. Tabi umarım böyle bir şey yaşamazsın."

"Umarım.. Senin kadar güçlü biri değilim."

Yemeğimi bitirdikten sonra sohbetimize devam ettik. Bir yandan o da kahvaltı ediyordu. Konuştukça daha sıcak birine dönüşüyordu.

Tam bir hafta sonra bacağımdaki azalmak bilmeyen ağrı hafif bir sızıya dönüşmüştü. Ama Luhan hala daha basmamam gerektiğini söylüyordu.

Bugün, bacağım yüzünden bir hafta ertelediği alışverişine gidecekti. Onunla gitme konusunda ısrarlıydım. Ama yanıma yiyecek ve bol miktarda su bırakıp evden çıktı.

Birkaç saat sonra tonlarca poşetle geri döndü. Yardım etmeye çalışsam da kalkmamam için kaşlarını çattı. Onu tanıdıkça öfkeli ve soğuk görünmekten çok şirin geliyordu gözüme.

"Yardım etmemi istemediğine emin misin?"

Yanıma bir sehpa çekip büyük bir poşeti üstüne koydu.

"İstersen gazetelere bakabilirsin. Tarih sırasına göre diziyor. Bugününkiyle başlayıp, bana da okuyabilirsin."

Uzanıp poşetten en üstteki gazeteyi aldım. Henüz sayfalarını bile açmadan kapağında gördüğüm haberle donup kaldım.

"Neden başlamıyorsun? Hey! Neyin var?"

Kendime geldiğimde haberi sesli okumaya başladım. Bunu yaptıklarına inanamıyordum.

"Kore'den arkadaşlarıyla tatil için gelen Byun Baekhyun, fırtınada kayboldu. Fırtına esnasında arkadaşlarıyla birlikte ormanda olan genç rüzgarın şiddetiyle savruldu. Kaybolan gencin arkadaşları zorlukla otellerine döndüklerinde Baekhyun'dan hiçbir haber yoktu. İki haftadır kayıp olan Koreli genci arama çalışmaları sürüyor"

Island ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin