2. Bölüm

580 52 16
                                    


Ormana gitmek istemiyordum. Tabi ki oraları da gezecektim. Ama tatilin sonuna doğru olmasını planlıyordum. Her ne kadar istemesem de oy çokluğu gelince kabul etmek zorunda kaldım. Çantamın kenarından sarkıttığım ceketimi üstüme geçirip, çantamı tekrar taktım. Rüzgar yavaş yavaş artıyordu. Üşümeye başladığım için Yixing'in koluna girerek yürüyordum.

Uzun bir yolun sonunda ormanın bir köşesinden girdik. Yaklaşık yarım saat boyunca dolaştık. Rüzgar o kadar şiddetlenmişti ki ağaçların arasında bile etkisini gösteriyordu.

"Eve dönmeliyiz. Korkuyorum."

"Ben de korkuyorum Baek."

Joonmyeon korkuyla Yifan'a yaklaştı. Herkes benimle aynı fikirdeydi. Ama Yifan ve Chanyeol inatla devam ediyorlardı.

Dakikalar sonra rüzgar fırtınaya dönüştü. Ağaçların bir duvar gibi bizi koruması gerekirken hiçbir işe yaramıyorlardı. Şiddetli esen rüzgar zayıf bedenimi savuruyordu. Bir ağacın dalına tutundum.

"Ben yürüyemiyorum. Bir şekilde dönmemiz gerek."

Rüzgar daha da şiddetlendiğinde şimşek ve gök gürültüsü ona eşlik etmeye başladı. Yağmur aniden başlayıp büyük bir hızla artmıştı. Saçlarımdan yüzüme bir şelale gibi akan su yüzünden önümü bile göremiyordum.

"Ne taraftan döneceğiz?"

"Buradan gel Baek! Heey!"

Herkes bir tarafa koştururken ayağımın takılmasıyla çamurun üstüne düştüm. Kalktığımda kimseyi görmedim. Seslerini duyuyordum. Ama yağmurun ve rüzgarın etkisiyle bulamıyordum.

Yağmurluğumun sırılsıklam olmuş kapüşonunu kapatıp ilerlemeye başladım. Seslerini duyduğum yöne doğru yürüdüm. Yağmur gitgide artıyordu. Biraz olsun önümü görebilmek için yağmurluğumu üzerimden çıkardım. Çantamı sırtım yerine önüme taktım. Yağmurluğumu da sımsıkı avuçlayarak şemsiye gibi başımın üzerinde tuttum. Rüzgarla dalgalansa da en azından biraz olsun yağmurdan korunmama yardımcı oluyordu.

Geniş yapraklı bir ağacın olduğu yere doğru ilerledim. Hala çok uzaklardan arkadaşlarımın sesini duyuyordum. Ama bir adada ne kadar uzaklaşabilirlerdi ki? Elbet yanlarına gidecektim. İlk önce kıyafetlerimden kurtulmak istiyordum.

Kısa boylu, sık ve geniş yapraklı ağacın altına sığınıp çantamdan kıyafetlerimi çıkardım. Hızla üzerimi değiştirdim. Modayı düşünemeyecek kadar üşüdüğüm için üstüme birkaç kat giydim.

Çantamda her zaman boş poşetler bulundururdum. Bir tanesini çıkarıp ıslak kıyafetlerimi içine koydum. Poşeti çantama kaldırdıktan sonra iki poşet daha çıkardım. Çantamın önündeki kolay açılacak kısma yerleştirip yürümeye devam ettim. Her an ayaklarımı korumak zorunda kalabilirdim.

Yarım saat boyunca yürüdükten sonra yanlış yöne ilerlediğimi fark ettim. Geçtiğim yerler geldiğimiz yer değildi. Üstelik epey bir yolu sürekli yön değiştirerek yürüdüğüm için geri döndüğümde nereye gideceğimi bilmiyordum. Hava kararmak üzereydi. İstesem de dönüş yolunu bulamayacaktım.

Yağmur azalıp seyrekleşmeye başlamıştı. Çantamın derinliklerinden ıslanmamış olmasını dileyerek telefonumu çıkardım. Diğerlerini arayıp beni kurtarmalarını isteyebilirdim.

Ekrana baktığımda hayatımın en büyük hayal kırıklığını yaşadım. Chanyeol sürekli telefonumu dolu tutmak gerektiğini ve gerekirse yanımda yedek dolu bir batarya taşımam gerektiğini söyler dururdu. Asla ihtiyacım olmadığını düşünüp onu dikkate almadığım için pişmandım.

Island ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin