11. Bölüm

399 53 6
                                    


Günlerdir yaşadıklarımdan sonra ilk kez mutlu uyandım. Neredeyse banyonun yerini bile unutacakken günler sonra suyun altına girdim. Annemi dinleyecek, babamın bu söylediğinden kesinlikle faydalanacaktım.

İnternetten biletimi alıp küçük bir valiz hazırladım. Sırt çantamı takıp salona gittim. Annemle babamı bulmayı beklerken kuzenimle karşılaştım.

"Baek? Nereye?"

"Onun yanına gidiyorum."

"Ne? Annenlerin haberi var mı?"

"Evet var. Babam istersem onu getirebileceğimi söyledi."

"Umarım sonunda üzülmezsin Baekhyun."

Tam sarılmak için uzandığında bir adım geri çıktım.

"Sakın Chanyeol. Senin yüzünden bu eve hapsoldum. Bir daha seninle değil dışarı çıkmak, konuşmak bile istemiyorum."

"Yapma kuzen. Ben sadece seni düşünüyordum."

"Her neyse.."

Kapıya ilerlerken babam içeri girdi.

"Gidiyor musun oğlum?"

"Gidiyorum. Beni merak etmeyin. Uzun süre gelmeyebilirim."

"Seni oraya yerleşmen için göndermiyorum Baekhyun. Sağlığına zarar verecek kadar çok seviyorsan onu alıp gelebilirsin. Ama orada kalamazsın."

"İtibarını için kötü değil mi? Orada kalırsam benden ve ilişkimden kurtulmuş olursun."

"Gözünde kötü bir baba olabilirim ama oğlum itibarımdan daha önemlidir."

Eğilip selamladım ve annemin yanına gittim. Sımsıkı sarılıp vedalaştıktan sonra havaalanına gittim.

Yolculuğumun sonunda geceyi orada geçirmek istemiyordum. Fakat herhangi bir ulaşım aracı bulamamıştım. Kiralamak için ayrı bir yere bağlanan küçük tekneleri görünce koşarak oraya ilerledim.

Küçük tekneyi kiralamak için adamın yanına gittim. Geç olduğunu söyleyerek beni reddetti. Normalde aldığı paranın iki katını ödemeyi teklif ettim. Yine reddedince ona oraya gitmezsem öleceğimi söyledim. Sonra da üç katı kadar parayı masaya bıraktım.

Dakikalar sonra parayı alıp yanıma geldi. Fazlasını geri vermeye çalışsa da almadım. Hızla valizimi tekneye yerleştirdim.

Kısa ve sallantılı yolculuğumun sonunda adaya geldim. Saat geç olduğu için onun yanına hemen gidemezdim. Küçük bir otel bulup orada kalmaya karar verdim.

Dolaşırken sevimli bir otele rastladım. Valizimi çekerek dallarla süslenmiş ahşap kapıdan içeri girdim. Yaşlı teyzeden bana bir oda vermesini istedim. Sabah erkenden gideceğimi söyleyerek kirasını ödedim.

Odaya çıkar çıkmaz kendimi yatağa attım.

"Tanrım.. Yarın kollarında olacağım Luhan."

Gülümseyerek tavanı izledim. Onu görür görmez ne yapmalıydım? Koşup sarılacağım kesindi. Dudaklarına yapışmalı mıydım? Yoksa evlenme mi teklif etmeliydim? Aslında direk benimle gelmesini söyleyip, onu evime götürebilirdim.

Aklıma gelen şeyle yataktan kalktım. Sabah duş almakla uğraşamazdım. Bu yüzden banyoya girip uzun uzun yıkanmalı, mükemmel kokmalıydım.

Valizimden kıyafetlerimi çıkarıp koltuğa yerleştirdim. Çamaşırımı yatağın üzerine bıraktım. Koşarak banyoya gittim. Uzun uzun köpüklenip bir güzel durulandım. Saçlarımı ağır ağır masaj yaparak yıkadım. Luhan'ın evindeki su ısıtarak yıkandığım anı hatırladım. Bunu yapmak bile oldukça sevimli geliyordu artık.

Havluyu belime sarıp odaya döndüm. Küçük bir havluyla saçlarımdaki nemi aldım. Havluyu çıkarıp vücudumu kuruladıktan sonra boxerımı giyip yatağa uzandım. Bol bol dinlenmek istiyordum. Çünkü Luhan'ı alıp hemen dönmek istiyordum. Burada oyalanmak istemiyordum.

"Umarım benimle gelirsin Luhan.. Bu kez umarım gelirsin.."

Onu ve geleceğimizi hayal ederek saatler sonra uykuya daldım. Gözlerimi açtığımda hava çoktan aydınlanmıştı. Panikle saate baktım. Geç kalkmamam gerekiyordu. Neyse ki henüz erkendi.

Yataktan kalkıp, akşam hazırladığım kıyafetleri giydim. Çantamı sırtıma takıp valizimi çekerek otelden çıktım. Luhan'ın yaşadığı bölgeye yürüyerek gidecektim. Heyecanımı azaltmak için iyi olacağını düşünüyordum.

Ormanın neresinden gireceğimi bir anlığına unutsam da yönümü bulup tekrar ilerlemeye başladım. Küçük bir büfenin yanından geçip Luhan'ın beni getirdiği yere doğru yürüdüm. Tam ormana girecekken adamın biri karşıma dikildi. Üzerindeki kıyafet üniformaya benziyordu.

"Nereye gidiyorsunuz? Burası yasak bölge."

"Şey.. Ben.. Luhan'ı tanıyor musunuz? Onun evine gideceğim."

"Luhan döndü mü?"

Ne dediğini anlamasam da gülümsedim.

"Dönmek? Onun evine gitmem gerek. Girebilirim değil mi?"

"Lütfen dikkati olun."

"Teşekkürler."

Kimsenin görmemesine dikkat ederek ormana daldım. Belli bir süre yürüdükten sonra taş yolun başladığı yere geldim. Şarkı mırıldanarak Luhan'ın evine kadar yürüdüm.

Dönmekten kastı bu olmalıydı. Kapıya dakikalardır vuruyordum ama kimse açmıyordu. Alışverişe gittiğini düşünerek basamaklara oturdum. Yaklaşık yarım saat kadar bir süre bekledim. Fakat gelmiyordu.

Hava soğumaya başlamıştı. İçeri girmeliydim. Kapıyı açacak bir şeyler bulmalıydım. Bahçede kullandığı malzemeleri koyduğu kutuya bakmak için kalktım. Tırmık, suluk ve birkaç tane tohum poşeti vardı. Hepsini kaldırıp baktım. Tekrar kutuya bırakırken tohum poşetlerinden birinden çarpma sesi geldi.

Poşeti açtığımda anahtarla karşılaştım. Kesinlikle filmlerde olacak tarzda bir tesadüftü. Hemen alıp kapıyı açtım.

"Buraya geldiğimi söyleyebileceğim bir telefonun olmalıydı Luhan."

Birkaç gün boyunca bekledim. Bu süre içinde aileme bile haber veremiyordum. Çünkü telefonumu dolduracak o güzide cihazı yine unutmuştum.

Luhan'ın gelmeyeceğini anlayınca alışveriş yaptığını söylediği gazeteciye gitmeye karar verdim. Luhan bana gittiği bazı yerleri tarif etmişti.

Gazeteciden alabildiğim tek şey biriktirdiği gazetelerdi. Luhan'ın gelmesi gereken zamanda gelmediğini ve uzun süredir uğramadığını söyledi. Başına bir şey gelmiş olmasından korkuyordum. Yine de dönüp biraz daha beklemeye karar verdim.

Günlerce süren bekleyişim bir kavuşmayla son bulmamıştı. Luhan gelmiyordu. Burayı gerçekten terk etmiş olmalıydı. Yalnız yaşamayı daha fazla devam ettiremeyeceğimi biliyordum. Bu yüzden onu kaybettiğimi kabullenip oradan ayrıldım.

Kore'ye bir kez daha aynı hisle dönüyordum. Elimden, bu aşkın beni yavaş yavaş öldürmesini dilemekten başka bir şey gelmiyordu.

Island ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin