Bölüm: 3

213 23 7
                                    

                              ◇3◇

Multimediada Fellcity Helena Whitaker:

Kaldırımın kenarında Em'i bekliyordum. Her sabah ki gibi beni bekletiyordu. Haftanın beş günü aynı yerde durduğumdan ayakkabılarımın betonda izi çıkacağından eminim.

Gözlerim etrafı taradı. Her gün baktığım göl ve dağlar onlara baktığım gibi onlar da bana bakıyordu. Doğduğumdan beri aynı dağlar arasındaydım. Bazen bunalıyordum.

Şehrin içinde yaşamak büyük bir ayrıcalıktı gözümde aslında burda dağlar arkasında yaşayan her genç benim gibi düşünüyordu. Şehre çok sık inmesemde genel ihtiyaçları karşılamak için oraya kısa zaman zarflarında gidebiliyordum.

 İnsanalara göre olan dış  görünüşlerimizde farklılık pek bir şey yoktu ama hiçbirimizin fiziksel olarak bozukluğu da yoktu. İnsanlar buna "mükemmellik" olarak tanımlıyor sanırım ama eminim Yürüyenlerin yüz karasıyımdır. Kollarımı genel olarak yaptığım gibi göğsümün üstünde birleştirdim. Hafif ama soğuk esen rüzgar tenime değdikçe irkiliyordum. Neredr kaldı bu kız?

Önümde duran beyaz Audi dikkatimi dağıttı. Bana kocaman gözlerle bakan Em eliyle gel işareti yaptı. Kapıyı açtım ve koltuğa gömüldüm. Arabayı gazladı, bende koltuğa yapıştım. Em'in arabaya biner binmez bana söylediği ilk cümle şu olmuştu.

"Fell sen iyi misin?" sesinde endişe ile karışık merak vardı.

"Sence okula giderken ne kadar heyecanlı ve mutlu görünebilirim?" Bunu biraz sırıtarak söylemeye dikkat etmiştim. O beni en iyi anlayan kişiydi ama şuan Eş konusunu açamaya hiç meraklı değildim.

Başıyla beni onayladı sonra aklına bir şey gelmiş gibi bana hızlıca döndü.

"Tanrım! Babamın Eşi dün akşam bizim eve geldi."

Anlam çıkaramadığıma dair ona bir bakış fırlattım.

"Demek istediğim şu. Denis, Malikhane çalışınlarından biri. Son olayları ve diğrerleri  ile ilgili olan bilgilere sahip kişi."

Biranda olayı çaktım. "Hani senin sarktığın." diyerek muzipçe güldüm. Bana öldürücü bakışlar fırlatmasınım ardından konuşmaya devam etti.

"Sayılır ama asıl konu şu. Tedirgindi ve babamın son haftalarda neden gergin olduğunun sebebini kendi gözlerimle gördüm. Denis, babamla biraz yalnız konuşmak istediğini söyledi ve babam bizi yukarı postaladı. Tabiki ben dinlememezlik yapmadım. Ben ben olarak sorumluluğumu yerine getirip konuşmayı kelimesi kelimesine dinledim." Sesi gittikçe fısıltıya dönüyordu Em'in.

Konu ilgimi çekmeye başlamıştı. Yine erkekler hakkında zırvalıcağını düşünürken onu bu kadar ciddi görmek beni şaşırtmıştı. Tırsmış gibi bir hali vardı.

Em, cıvıl cıvıl bir kişiliği olan, hayata sıkı sıkı tutnan biriydi ayrıca Yürüyenlerin de en güzellerindendi. Onun yanında artıkmış gibi hissediyordum ama onun bana yaptığı kardeşlik her şeyi unutturabilecek kadar özeldi. Bazen kendi kız kardeşinden beni daha çok sevdiğini söylüyordu.

Başımı devam et anlamında salladım. "Gölge Yürüyenler'in hakkında konuşuyordu. Bunu neden babamla paylaşma gereği duydu bilmiyorum ama herhalde birine anlatma ihtiyacı duydu ve tabiki en fazla güvendiği kişiye geldi. Konuşmanın devamı tüylerimi ürpertti Fell. Ben kolay kolay korkmam ama dün akşam odamda güneş çıkana kadar ışığı kapatmadım."

Uyumamıştı çünkü Em bağlanmıştı ve uyumadan haftalar geçirebiliyordu ama o uyumayı severdi. O bağlanalı yedi ay oluyordu. Onunki çok kolay vr hızlı gerçekleşmişti. İlk rüyayı gördüğünde direk beni aramıştı, o kadar hızlı konuşmuştu ki anlamakta zorlanmıştım. Lena Ander adlı bir Amerikalıydı. Çok şanslıydı Em gibi bir Eş'e sahip olduğu için. Onunla eş olmak için neler vermezdim. Küçükken bunun hayalini kurardık ama sonra olan olmuştu işte. Bağlanmıştı ve hayallerimiz suya düşmüştü. Lena ile uzak kalıyorlardı ama onları artık hiç bir şey ayıramazdı.

"Seni bu kadar korkutan ne Em sadete gel." Kendini topladı ve konuşmasına devam etti.

"Son on yedi yılda ki Gölge Yürüyenlerin sayısı nerdeyse Gündüz Yürüyenlerin nüfusunun yarısına çıkmış. Bu iyi değil. Yürüyenler Eşsiz kalıyor. Onlar adına üzülüyorum ayrıca korkuyorum."

İşte bu bir problemdi. Nüfusun yarısı kadar Gölge Yürüyen bir felakete ve paniğe yol açabilir tabi duyulursa. Em şu an bunu bana anlatmakla büyük bir tehlikeye girmişti. Bunu ağzımızdan kaçırırsak o zaman yargılanırdık.

"Em merak etme bir çözüm bulunur tedavi aranıyor hala." Ha ha ha çok hayal perestsin bakışını üstümde hissettim. 

"Son iki haftadır senden duyduğum ilk olumlu cümle Fell." diyerek benle dalga geçti. Omzuna hafiçe vurdum ve tekrar bir kahkaha attı. Yol önümüzde akarken Cehennem Çukuruna -okula- yaklaştığımızı gösteren tabela sağa yatmıştı. Yolun devamında Em ile sessizce oturmuştuk.

Okulun otoparkına girdiğimizde aynı insan okullarına benzeyebilirdi ama biriyle konuştun mu gariplik ortaya çıkardı. Bir insan için fazla hızlı ve akıcı konuşuyorduk ve ben olması gerektiğindende hızlı konuşuyordum.  Şehre indiğimizde bir şey anlatana kadar canım çıkıyordu bazen. Çoğumuzda Bağlandığı içinde hiperaktifti.

Em gözüne bir yere kestirdi ve oraya doğru arabayı sürdü.  Şahin gibi gören mavi gözleri büyüleyiciydi. Aslınsa onunla ilgili her şey büyüleyiciydi ve ben onu içten içe kıskanıyordum.

Arabayı sarı çizgelerin ortasına park etti. Arkaya uzanıp çantasını alıp dışarı çıktı. Salık bıraktığı koyu kahverengi saçları rüzgarın esintisiyle uçuştu. Ben ise evden son anda çıkarken her yerinden saç çıkan bir topuz yapmıştım. Yataktan yeni kalkmış gibi bir görüntü sergiliyordum.

Okulun kapısından tam içeri giriyordum ki arkamdan yürüyen Em beni açık kahverengi saçımdan tutup geri çekti. Hafif bir çığlık attım.

"Ne oldu?" diye sordum çünkü elinde saçımdan kopadığı bir tutam saç yığını vardı.

"Ryan'ı görmek istemiyorum. Buna hazır değilim."  Kollarımı göğsümün önünde birleştirdim.

"Cidden bunun için saçımı bozup, yolmak zorunda mıydın?" Canımı yakmıştı. Elimle kafamın arkasını ovuyordum.

"Zaten o saçla okula girersen rezil olursun Fellcity Kötü Saçlı Whitaker olarak adın çıkar." Alınmıştım. Oflayarak saçımı açıp şekil vermesine izin verdim. Ellerini saçıma sokup ve biraz çekiştirdikten tatmin olmuşçasına beni omuzlarımda döndürüp bana baktı.

"İşte şimdi daha iyi ama..." Sözünü kestim çünkü arkasında tamda kaçmak istediği kişi vardı. Arkasına baktığımı anlayınca dudaklarını hareket ettirerek Kahretsin! dediğini anladım.

Em topukları üstünde döndü bende hafiften geri geri yürüyerek ordan kaçtım. Okul kapısını iterek açtım. Kafamda Kimyacıya ödevi yapmamamla ilgili olan bahanelerimi aklımdan tekrarlarken okulda ki panik dalgasını sezdim. Camlar çatlıcak gibi duruyordu.

Ne oluyordu?

Arkadan biri kolumu tutup kendine çekti beni. Buğday renkli eli tanıdım.

"Fellcity!" diyerek beni Luke kucakladı. Luke benim okulda ki en yakın arkadaşlarımdandı ve samimi biriydi ayrıca Kimya Laboratuarı eşimdi.

"Luke!" dedim sırıtarak. Kollarının içinden çıktım ve onunla yüz hizasında durdum.

Luke'ta bağlanmıştı ve sık görülen olmuştu ikizi Ender ile bağlanmıştı. Bu onlar için eğlencrli bir hal almıştı. Okuldaki enerji fazlalığı midemi bulandırıyordu. Buda nereden çıkmıştı şimdi?

"Ne oluyor burda? Camlar patlıcak gibi duruyor." Soruma karşılık yüzü sertleşti.

Bu hiç hoş bir bakış değildi. Beni bir adım geri atma isteği içimde uyandırmıştı ama atmadım. Gelen cevap kalbimi bir anlığına durdurdu.

"Gece Yürüyenler burda."

Light WalkerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin