Merhaba, uzun bir aradan sonra tekrar cümlelerimle karşınızdayım. Yorumlardan biri beni çok etkiledi ve yazma isteğim bir anda kabardı. Uzatmıyorum iyi okumalar -eleştirileriniz yazmayı unutmayın-!! Sizi seviyorum :))
Multimediada Luke Fawkett - Shane Fawkett:
Luke'un söylediği beynimin içinde yankılandı. Nedediğini ilk oturtamadım.
Gece yürüyenler mi?
Hayra alamet değildi. Gündüz Yürüyenler'inin okulunda, Gece Yürüyenler'in bulunması alışa geldik bir olay hiç ama hiç değildi. Kafamda belirli senaryolar yazdım. Burda neden olabilicekleri hakkında ama mantıklı bir şey gelmedi.
"Sen nediyorsun?" Kelimeler ağzımdan dehşetle çıkmıştı.
Onlara karşı özel bir nefret yada sevgi beslemiyordum. Beslemem içinde bir neden yoktu.
"Belirtmem gerekir ki herhangi bir fikrim yok şuanlık."
Kaşlarını sahte bir şekilde çattı ve sinsice beyaz, dişlerini göstererek güldü.
Güzel bir gülüşü vardı.
Beni kolumdan sıkı ve güven verici bir şekilde tuttu. Beraber kimya labaratuvurana doğru yürümeye başladık.
Eskiden lacivert rengi olan dolapların olduğu aynı insanların liselerindeki gibi bir okuldu. Tabi artık o renk griye dönmüştü. Dolaplara yaslanarak konuşanlar, duvar diplerindeki çıkıntılarda oturanlar dersler başalayan kadar konuşuyordu.
Yanımdaki cam duvarlardan biri biranda patladı. Camın etrafında olanlar çığlık atarak ya yere düştüler yada zarar almamak için kendilerini korumaya çalıştılar. Pek bişi göremedim. İki güçlü kol beni arasına alındığımı hissettim.
Geri doğru yalpaladık. Tam düşücekken yanımda duran Luke kollarımdan beni yakaladı ve ayaklarımın üstünde durmama yardım etti.
"Fell iyi misin?" Yüzümü büyük ve ince parmaklarının arasına aldı. Gözlerimin içine bakarak konuşuyordu. Sesi boğuk geliyordu sanki metrelerce öteden bana sesleniyordu. Dayanıklılığımın bu kadar düşük olması beni utandırmıştı. Sersemlemiştim olayın şokundan. Aşırı hızlı gerçekleşmişti.
"E-evet iyiyim." Kelimeler ağzımdan zar zor çıkmıştı. Bana endişe ile bakıyordu.
"Tanrım! Fell, yaralanmışsın." Ani bir acı dalgası kaşıma ve dudağıma vurdu. Kollarım sızlıyordu.
Luke parmağını ilk kaşıma götürdü sonra dudağıma. Yaraların ne kadar derin olduğunu gözünde kestirmeye çalışıyordu.
Ellerinden kurtulup etrafıma bakındım. Yerler tuzla buzdu. Camlar heryerdeydi. Patlamadan zarar alanlar arkadaşları tarafından bakılıyordu aynı Luke'un bana yaptığı gibi.
Emma'nın etrafta olup olmadığına baktım, zarar gördümü diye bir an panikledim ama görünürde yoktu Tanrıya şükür.
"Seni revire götürmeliyiz. Yürü." Kolumdan yine tuttu ama bu sefer daha yumuşak bir şekilde. Ne kadar istemesemde kabul ettim. Adımlarına uyum gösterdim.
Koridorun ilerisinden sağa döndük. Önümüzde bir kaç kişi daha vardı.
Gece Yürüyenlerin burda olması iyi değildi. Ağır yaralanan olmadığını umdum. Luke ile ikimizde sessizdik. Derin düşüncelere dalmış gibi bir yere odaklanmıştı. Onu hafifçe dürttüm. Kendine geldi ve mavi gözleri benimkilerle buluştu.
"Kardeşine bakmak isteyebilirsin. İstersen git bir kontrol et. Yaralanmış olabilir." Anlayışla gözlerine bakmaya devam ettim.
Kafasına öne eğdi. Çenesini eliyle sıvazladı. Bana bakmaya sürdürdü. "Tamam. Birazdan dönerim." Arkasını dönüp yarı koşar adımlarla gözden kayboldu.
Hemşire beni Luke'un gitmesinden on dakida sonra içeri aldı. Kollarımdaki çiziklere ve yüzümdeki hasarlara baktı. Hızlı adımlarla arkasında duran malzemlere döndü. Karşımda duran aynaya gözüm çarptı. Kaşımdan ve dudağım akan kanlar bir yol izlemişti. Ordada kuruyup kalmışlardı.
Dudağımın ve kaşımın zonklamısını unutmaya çalışıyordum. Aklıma başka şeylere verirsem bunun kolaylaşıcağını düşünmüştüm ama bir yararı olmadı.
Hemşire elinde iki adet pamukla bana yaklaştı. Sedyeye oturmamı işaret etti. İtaat ettim. Kadın ilk kaşımdaki kanı sildi sonrada alkolle pansuman yaptı. Ardından dudağıma geçti ve aynı işlemi uyguladı. Kollarımdaki çizikler için bir şey yapma gereği duymadı bende şikayet etmedim. Dudağıma ve kaşımın üstüne sargı bezlerini kesip yapıştırdı.
Revirden dışarı çıktım, sıradaki içeri girdi. Luke'un gelmesini beklemedim. Ana koridora çıktım. Etrafta kimseler yoktu. Yerdeki camları toplamak için sadece iki tane hademe vardı.
Gece yürüyenlerden daha herhangi birini görmemiştim. Kaç tane vardı onu da bilmiyordum. Gören var mıydı diye merak sardı içimi.
Kimya sınıfına doğru yöneldim. Bir anda irkildim ve kalbim sanki uçurumdan düşüyormuş gibi tekledi. Göğsümü tutup yere düştüm. Zor nefes alıyordum. Karşımdan bir inleme sesi geldi. Gür bir ses tonu. Kafamı yerdeki betondan kaldırdım ve karşıma baktım. Simsiyah kıyafetler içinde olan sarı saçlı bir erkek benimle aynı pozisyondaydı. Benden yirmi metre uzakta merdivenlerin dibindeydi. Derin derin nefesler almaya çalışıyordu benim gibi. Elleri yumruk şeklindeydi benimse yeri tırmalıcak şekilde.
Bana doğru çok hızlı bir şekilde kafasını çevirdi. Gözleri gözlerimle buluştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light Walker
Fantezie17 yaşındaki Fellcity bir Gündüz Yürüyendi. Rüyalarının karmaşıklığı ve bulanıklığı arasında eşini görmeye başladı. Hayatının ve ruhunun bir kısmını taşıyacağı kişiyi, Gündüz Yürüyeni'ni. Fakat işlerde ters giden bir şey oldu. Gündüz Yürüyen'i ona u...