Nefesimi tuttuğum dakikalar kapının açılıp Kyungsoo'nun içeri girmesiyle son bulmuştu. Lanet zehri alacaktım ve ölecektim. Aslında ölümden bu kadar korkmamam gerekirdi. Etradımdakileri düşünmenin hiç gereği bile yoktu. Ben şu an ölsem kimse arkamdan ağlamazdı. Umursamazlardı bile. Öldüğüm zaman dünyanın düzeni bozulmayacaktı. Kendi kendime yok olup gidecektim."Daha şimdiden pes etmiş gibi görünüyorsun, Jongin. Hadi yine şanslısın bugün yapmayacağım deneyi. Karışım hazır değil."
"Pes etmedim."
Bana sen ciddi misin der gibi baktı. Sözüme devam ettim.
"Pes etmedim, sadece korkuyorum. Ben öldüğüm zaman arkamdan beni arayacak bir canlı bile yok. Aramayı bırak ağlayacak, üzülecek yok. Aklına geleceğim bir canlı bile yok! Mezarıma gelip gözyaşlarıyla sulayacak, çiçekler dikip arkamdan dua edecek, kimse yok! Ve en kötü olan da öldükten sonra bir köşede çürüyüp gideceğim. Mezarım bile var olmayacak! "
"Buna bu kadar üzüleceğini bilseydim, seni gebertmeden önce kendi mezarını kazdırırdım. Ama ne yazık ki bunu yapamam. Ben iyi biri değilim. Ve haklısın bir köşede çürüyüp gideceksin. Geberdikten sonra üzerine bir avuç toprak bile atmayacağım."
"Beni bu kadar öldürmek isteseydin, karışım çoktan hazır olurdu. Seni anlayamıyorum."
"Senin buna sevinmen gerekirken neler diyorsun Jongin. Herneyse bunları geçelim. Sana deney hakkında birkaç bilgilendirme yapacağım."
"İstemez."
"Bilmek istemesen bile daha sonra sana cevap vermeyeceğim, şimdi beni iyi dinle. Biliyorsun ki sana enjekte ettiğim karışıma sizlere tek etki eden Kasju'dan koyuyorum. Ama bunu az yaparsan ya da çok yaparsan işe yaramıyor. Bende hangi dozda işe yaradığını senin üzerinde test edeceğim. Her deneyde Kasju'nun dozunu biraz daha arttıracağım. Karışımın ne zaman işe yarayacağını, hangi dozda işe yaracağını yani senin ne zaman gebereceğini bende bilmiyorum Jongin. Bu, ikimiz içinde sürpriz olacak. Şimdilik seni korkularınla başbaşa bırakıyorum."
Kyungsoo
Jongin'e deneyin hazır olmadığını söylemiştim. Ama istesem bir dakikada hazır eder ve Jongin'e enjekte edip gelirdim. Sadece yapasım gelmiyordu. İçimde nedensiz bir isteksizlik vardı. Yıllarca çabalayıp bu anı bekleyen ben, sabır taşı olup çıkan ben, fırsat ayağıma geldiği hâlde sadece bekliyordum.
Jongin'i kaçırmaktan başka -onları yok etmeye yönelik- hiçbir adım atamamıştım.
Bu deneyi yapmak istemiyordum. En azından şimdilik. Zaten Jongdae'ye söylesem büyük bir zevkle yapardı.
Düşüncelere daldığım koltuktan kalktım ve Jongdae'nin odasına doğru hızla ilerledim. Ben yapmasam bile, bu işin illaki yapılması gerekiyordu.
"Jongdae! Karışımı hazırla ve labaratuvara gel. Bu iş hemen bitsin."
"Tamam Kyungsoo. Hemen hazır edip geliyorum."
Memnuniyetle gülümsedim. Arkamı dönüp kapıya ilerledim, kapıyı açmadan önce önüme dönmeden konuştum.
"Bu arada sen enjekte edeceksin Dae."
Kapıyı açıp çıktım. Arkamda şeytanca gülümseyen bir Jongdae bırakarak.
"Büyük bir zevkle."
~•~
Jongin
Kapı açıldı. Kyungsoo ve arkasından Jongdae içeri girdiler. Jongdae'nin elinde bir şırınga, Kyungsoo'nun yüzünde ise şeytani bir gülüş vardı.
Vaktin geldiğini anlamıştım. İlk deney birazdan yapılacaktı. Ve yeniden hatırlatıyorum:
Buradaki deney bendim!
Onlara izin vermeyecektim!
İkisi de hemen yanımda bittiler. Jongdae iğrenirmişçesine bana baktıktan sonra şırınganın tıpasını açtı. İğneyi boynuma yaklaştırmasıyla kafamı sağa sola sallamam bir oldu.
"Bana asla bu lanet şeyi uygulayamayacaksınız! Sizi pislikler!"
Bağırdım, hala çırpınmaya devam ediyordum. Ümitsizce.
"Bizi zorlama Jongin. Canın daha çok acır."
Hah! Canım daha çok acırmış. Sadece böyle durup izin mi vereyim yani?
"Geber Jongdae! Bana en fazla ne yapabilirsiniz ki? Tekrar söylüyorum, benim üzerimde deney yapmanıza ASLA müsaade etmeyeceğim!"
"Sen göreceksin gereksiz!"
Eli boynumu kavramasıyla daha çok çırpınmaya başladım. Boğazımı sıkıyordu.
Nefes almam gitgide zorlaştı.
Elini boğazımdan çektiğinde, rahat bir nefes alacakken şırıngayı sertçe batırması bir oldu.
Gözlerim yerinden fırladı. Keskin acı boynumda gitgide yayılırken titrediğimi hissettim.
Kyungsoo ve Jongdae'nin yüzleri yavaş yavaş kaybolurken, karanlığa teslim oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the accessible | KaiSoo
FanfictionBardaktan boşalırcasına yağan yağmur, sık ağaçlı bu ormanda yeşil yapraklara değerek yüzüne düşerken, o sanki sırılsıklam olmayı umursamazcasına ilerliyordu. Zifiri karanlıkta, ay ışığının bile sıklık ağaçlardan geçemediği ormanda, sadece hafif bir...