23. (Beklenmedik)

312 17 76
                                    

Rüveyda'dan

Bazen hayat hiç beklenmedik bir anda, beklenmedik olaylarla karşı karşıya bırakır bizi ve çoğu zaman müdahale edip durumu düzeltmek için küçücük bir fırsat bile vermez bize.

Dün gece Toprak'ın kollarında gözlerimi geceye kapatırken sabah Poyraz, Çağlar ve Emre üçlüsünün  yapacağı kahvaltıda neler yaşanacağını merak ederken bir an önce gecenin geçip gitmesini dilemiştim. Böylece sabah yaşanacak olayları Çağlar'ı arayıp bir an önce öğrenebilecektim.

Fakat bir an önce gelip geçmesini istediğim gecenin bize iki kişinin ölümünü getireceğini nerden bilebilirdim ki?

Dün gece hastaneye gidip sevdiği ya da daha doğrusu sevdiğini düşündüğü kişi ile bu dünyada birlikte ve mutlu olamayacağını anlayan Arel'in, oksijen cihazını kapatıp Güneş'in nefesini kesmesi hepimiz için şüphesiz en büyük beklenmedikti. Önce onu, sonra da hastanenin beşinci katından atlayarak kendini öldürmüştü.

İki şoku üst üste yaşayan ve hâlâ olanlara inanmakta güçlük çeken Çağlar şu an karşımda oturmuş boş gözlerle karşıdaki duvarı izliyordu. Ne kadardır öyle durduğu konusunda bir fikrim yoktu ama olanlardan en çok etkilenen kişi oydu.

Açıkçası ben ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum ve Arel öldüğü için üzüleceğimi hiç düşünmezdim. Ölüm başkaydı ama. Ne bileyim hani benim gözümde hiçbir insan kolay kolay ölmeyi haketmezdi. Arel ölmeyi hakedecek kadar kötü biri miydi? Sanırım bu tartışmaya açık bir konuydu ama yine de o kadarını haketmemişti sanki.

Güneş'i de beraberinde alıp götürmesi şüphesiz bencilliğinin en büyük kanıtlarından biriydi. Ölürken bile birine zarar vererek, onun canını alarak gitmişti.

Güneş ölmeyi hiç haketmemişti bence ve ben onun için gerçekten üzülüyordum. Hiçbir insan sevgisinin karşılığında delicesine canının yanmasını ve sonunda da canından olmayı haketmezdi. Ve ben.. her ne kadar Çağlar'a vicdan azabı çekmeyeceğimi söylesem de şu an vicdan azabı çekiyordum.

Güneş Toprak'ın adamının silahından çıkan kurşun ile ölmemişti belki ama belki de vurulmasaydı kendini koruyabilecek durumda olduğu için Arel onu öldüremeyecekti. Gerçi Güneş, ona doğrultulan silahı kalbinin üzerine çekerken ölmeyi zaten kendisi istemişti. Bilmiyordum. Kafam öyle karışıktı ki..

"Oğlum!" diye çığlık atarak bize doğru koşan Güneş'in annesini gördüğümde içimde yoğun bir sızı hissettim.

Tam önümüze geldiğinde daha fazla dayanamayarak yere yığılan kadını Çağlar son anda yakaladıktan sonra hemşirelere seslenip bir tekerlekli sandalye istedik. Kadını sandalyeye oturtup sakinleştirici falan yapmak için normal odaya doğru götürdüklerinde Çağlar ayakta dikilmiş giden kadının ardından öylece bakakalmıştı.

Yanına gidip önüne geçtikten sonra kollarımı boynuna dolayıp sıkı sıkı sarıldım ve "Kendine gel Çağlar." dedim.

Bir süre daha öylece kurduktan sonra sonunda kendine gelebildiğinde o da kollarını belime dolayıp bana sıkı sıkı sarıldı ve yüzünü boynuma gömdü. Boynumda hissettiğim ıslaklık ve arada bir duyduğum hıçkırık seslerinden ağladığını anladığımda boynundaki ellerimden birini yukarıya çıkartıp saçlarının arasına daldırdım ve saçlarını okşamaya başladım.

"Bakar mısınız? " diyen hemşirenin sesiyle de ona döndüm ve "Buyrun?" dedim.

"Bunlar ölen kişinin kıyafetleri ve özel eşyaları." diyerek bana bir poşet uzattığında önce tereddüt etsem de sonradan Çağlar'dan ayrılıp uzanıp poşeti almıştım.

Karanlık Yol (LGBT) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin