"Sen özgür olmak istiyorsun.Ama bir yandan da benim olmak istiyorsun.
Ve ikisi birden olamazsın."
"Jiyong--sana bir şey sorabilir miyim?"
"Soru sormadan birkaç dakika durabilir misin?"
Jiyong Seungri'nin kıkırdayıp ona doğru yaklaştığını hissettiğinde yutkundu.Ona doğru dönmemek için kendini zorluyordu ve Seungri'nin pek yardımcı olduğu söylenemezdi.
"En sevdiğin renk ne?"
"Bunu zaten cevapladım."
"Kırmızı olduğunu söyledin ama--bu doğru değildi.Hadi ama!" Çocuk gülümsemeye devam edip ensesine doğru yaklaşınca Jiyong ona doğru döndü.
"Yalan söylemiyordum."
"Yalan söylüyorsun." Çocuk tekrarlayıp ona baktığında Jiyong iç çekti.
"Peki." Gözlerini devirdi ama çocuk kıkırdamaya devam etti. "Çok sevdiğim bir renk yok ama olsaydı---"
"Mavi mi? Yeşil?" Çocuk hala gülümserken şansını denemeye devam ettiğinde gerçekten güzel görünüyordu.Jiyong aptal değildi, aksine, yaşadıkları onu daha da zeki bir hale getirmişti.İntihara meyilli olması bunun bir belirtisiydi, çünkü onun için bir tedavi olmadığını biliyordu, Seungri'den başka.O yüzden çocuk normal hayatına geri döndüğünde sessiz kalıp defalarca kendini öldürmek istemişti.Onu tanıyan kimse bir aptal olduğunu söyleyemezdi, o yüzden Jiyong o bakışın anlamını çok iyi biliyordu.Ama Youngbae'yi suçlayabileceğini düşünmüyordu.Youngbae asla sıradan şeyler sevmezdi, yeryüzünde Jiyong'u bulup ona böylesine iyi davranabilecek tek insan o olmalıydı.Ve Seungri'nin yüzü, gülümsemesi, tavrı; her şeyi, sanki bu dünyadan değilmiş gibiydi.Tıpkı Jiyong gibi.
"Kahverengi." Jiyong söylediğinde çocuğun duraksayıp kaşlarını kaldırdığını gördü.
"Kahverengi mi? Ama--" Çocuk cümlesini bitiremeden Jiyong'un elini saçlarında hissedince şaşırıp ona baktı.
"Kahverenginin bu tonu bana iyi hissettiriyor." Jiyong parmaklarını çocuğun buklelerinin arasından çekmeden söylediğinde, Youngbae'nin neden uzanıp saçlarına dokunmak istediğini kesinlikle anlayabiliyordu.
"İyi mi hissettiriyor?"
Jiyong başıyla onayladığında çocuğun gülümsediğini gördü.Seungri ona iyice yaklaştığındaysa ona doğru dönmekle hata yaptığını farketti.
"O zaman saçlarımı asla boyamayacağım." Seungri gülüp başını Jiyong'un çenesinin altına doğru yerleştirdiğinde, Jiyong bunun ne anlama geldiğini biliyordu.Seungri ona sarılmak istediğini söylediğinde de bunu Jiyong'un geri çekileceğinden korktuğu için yapmadığını söylemişti.Yaşadıkları onca şeye rağmen Seungri'nin hala Jiyong'un gördüğü en tatlı şey olması fazla komikti.Çocuk ona sarılmak istese de hala biraz mesafe bırakıp bunu Jiyong'un yapmasını istiyordu.
Ama Jiyong birkaç saniye duraksadıktan sonra elini saçlarından çekip ona tekrar sırtını döndü.Aslında bunu anlatabileceğini düşünmüyordu.Youngbae'yi ona öyle bakarken gördüğünde vücudunda sirenler çalıyormuş gibi hissetmişti.Sanki biri evinin sınırlarına izinsiz girmişti ve Jiyong duvardaki kanlı tüfeği alıp bahçeye çıkmak üzereydi.
Tüm bunların Seungri'yi gördüğü için olduğunu biliyordu.Bu bir oyun değildi.Çocuğun ona farklı hissettirebilen tek insan olması sevimli bir şey değildi, bu çok tehlikeli ve korkunçtu.Onu görmüyorken yerlerinde saklanmaya devam eden tüm hisleri birden bire uyanmıştı ve bu iyi değildi.Jiyong sanki aklı va kalbi çatışıyor gibi hissediyordu.Kendi hakkında hiçbir şeyin Seungri'ye iyi gelmeyeceğini biliyordu, ama Seungri'nin sadece onu görüyor olması içinde hastaca bir şey uyandırıyordu.Bu hoşuna gidiyordu ve bunun sağlıklı olmaktan çok uzak olduğunu biliyordu.Çocuk, Youngbae'nin ona yaklaşmak istediğini ya da bakışlarını farkında bile değildi, iri gözleri sadece Jiyong'unkilerle ilgileniyordu ve bu Jiyong'ta anlam veremediği değişik bir haz duygusunu uyandırıyordu.