Gece uzundu, gece sessizdi. Gece henüz yeni başlamıştı ve oldukça da ağır ilerliyordu. Bu saatlerde yapılabilecek en iyi şey film izlemekti. Fakat sorun şu ki, zaten saatlerdir film izliyordum ve artık bir tanesini daha kaldıramazdım. En az dört film ve bir iki tane de çizgi filmin ardından saate baktığımda, akrep ve yelkovan henüz üçü işaret ediyordu. Daha önce hiçbir gece vakti bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyordum. Bu gece farklı olan neydi peki? Neden bu odaya tıkılıp kalmak beni bu kadar sıkmıştı?
Kucağımdaki dizüstü bilgisayarı ellerimle kavrayıp saatlerdir içinde olduğum yatağımdan yavaşça kalktım. Hareketsiz kalmaktan uyuşmuş uzuvlarım ve bir kavanoz pekmeze dönen beynimle, hafifçe sağ sol yapa yapa eski sandığımın üzerine bıraktım bilgisayarı. "Buraya en kısa zamanda bir masa almam lazım," diye kendi kendime hatırlatma yaptıktan sonra tekrar yatağa yatmak yerine bu sefer ayakta kalıp çeşitli hareketler yapmaya başladım. Daha çok günlük egzersizleri esnasında kadınların sergilediği o oldukça esnek hareketleri andırıyordu. Benimkilerin tek farkı, esneklikten ve estetikten tamamen uzak olmasıydı.
"Ne yapıyorum ben ya," diye mırıldandım kendi kendime. Gecenin bir vakti saçma sapan hareketler yapacak kadar kafayı yemiş olmalıydım. Veya yalnızca canım sıkıldığı içindi.
Odamın içinde bir müddet daha tur attıktan sonra tekrar yatağıma girdim. Başımı yastığa koyup gözlerimi kapattım ve bir mucize beklemeye başladım. Çünkü uykum böylesine yokken uyuyabilmek ancak mucize eseri olabilirdi. Yine de dakikalarca bekledim. Fakat umduğum şey olmamıştı. Gözlerimi usulca açıp bir hışımla yataktan çıktım ve kendi kendime küfürler etmeye başladım. Yapacak hiçbir şey yoktu!
Son çare olarak tekrar odamdaki sandığın yanı başına gidip üzerindeki dizüstü bilgisayarı yere indirdim. Kapağı kaldırdığımda ilk olarak yapılacaklar listem gözüme çarpmıştı. En üstte o vardı ve elime ilk olarak onu almıştım.
Kağıt elimdeyken tekrar yatağıma geçtim. Her maddeyi tekrar tekrar okurken gözlerim her seferinde o boş madde üzerinde takılı kalıyordu. Yedi maddenin tamamını çocukken belirlemiştim fakat sekizincisi gelmemişti. Belki de bu maddenin boş kalmasının sebebi, aklım başımdayken de bir madde ekleyeyim diyeydi. Hayır, boş kalmasının sebebi, her şeyden olduğu gibi bu liste saçmalığından da çabucak sıkılmış olmamdı. Küçükken ondan sıkılmış olsam bile bugün yeniden elime geçmiş olması çok hoşuma gitmişti. Çocukluğumdan bu yana değişmeyen yahut kaybolmayan şeylerin var olduğunu yeniden hatırlamak, gereksiz bir huzur kümesi yaratmıştı içimde. Bunun da çabucak geçeceğini bildiğim için bu duruma alışmamam gerektiğini düşünüp duruyordum kendi kendime.
Fakat o hissin hiç gitmemesini istediğimi de biliyordum içten içe. Nedense bunu kendime tam anlamıyla itiraf edemiyordum. Oysa huzur istemek utanç verici ya da ayıp bir şey değildi.Bu saçma çekingenliğime kendimce anlamlar yüklemeye çalışırken göz kapaklarıma ağırlık binmiş, vücudum iyice yatağa yapışmıştı. Sonunda uykum geliyordu, daha da ne isteyebilirdim ki?
Elimdeki kağıdı yanı başıma bırakıp gözlerimi kapattım. Gökyüzü neredeyse aydınlanmaya başlayacaktı ve ben yeni uyuyordum. Ne diyebilirdim ki? Bu dünyanın düzeni için fazla düzensiz bir kızdım.
***
"Rüya! Saat iki oldu, ne zaman uyanacaksın?"Teyzemin sesi kulak zarlarımı yırtmak istercesine yankılandıysa gün aymış demekti. Sanki uykuya dalalı on saniye geçmiş gibi hissediyordum.
"Hangi iki," diye sordum mırıldanarak. Gözlerimi katiyen açmıyordum.
"Öğlen iki, Rüya. Nasıl bir soru bu?" Teyzemin sesi yeri göğü inletiyordu. Benim uykumu neden böyle memleket meselesi haline getirdiğini bilmiyordum. Kimseye bir zararım yoktu neticede.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ MADDE
Ficção AdolescenteYaşam amacı, ölümünü güzel kılmak olan bir kız; Rüya Arslan. Var gücüyle insanları soyan iyi kalpli hırsız; Cihan Altınkaya. Hiçbir eylem seni heyecanlandırmıyorsa, hevesin kalmamış demektir. Hiçbir şeye heves duymuyorsan, yaşamanın bir anlamı kal...