Birkaç saniye boyunca herkes nefesini tutmuş, hareket etmeden ve konuşmadan öylece bekliyordu. Robin'in yine ne haltlar yediğini düşünürken aslında cevabın çok da zor olmadığını fark etmiştim.
Yine çalmıştı ve yakalanmıştı.
"Senin kıçını hep ben mi kurtaracağım böyle?" diye fısıldadım.
"Alt tarafı iki kez, abartma."
"Tanışalı daha iki gün oldu zeka küpü."
"Haklısın ama şu an susman gerekiyor."
Yeniden sessiz olmam için uyardıktan sonra bir müddet daha ses çıkarmadım. Bir iki dakika olmuştu ve ne gelen vardı ne giden.
Yanımızdan gelen sahte öksürük sesi ile gözlerimi Erdem'e diktim. Yüzünün beyazlığına zıt siyah kaşları hafif kalkıktı, tek eli ise ensesinde dolanıyordu. Neler olduğunu merak ediyor olmalıydı.
"Yeter Robin. Kimse gelmiyor işte." deyip hafifçe itekleyerek kendimden uzaklaştırdım. Robin, eliyle terden alnına yapışan uzun kıvırcık saçlarını çekmeye çalışırken bir yandan dikkatlice etrafı kolaçan ediyordu. Erdem'in varlığını henüz fark etmişe benzemiyordu.
Erdem'e karşı duyduğum mahcubiyeti bir kenara bırakıp Robin'i usulca ona doğru çevirdim. Ne yaptığıma anlam vermek istercesine baktı ve sonunda karşısında dikilen adama baktı.
"Bu Cihan. Cihan, bu da Erdem."
"Merhaba..."deyip tokalaşmak için el uzattı Erdem. Ancak o ne kadar kibarsa Robin de o kadar kabaydı.
Kendisine tokalaşmak için uzatılan ele bir beşlik çakıp, "N'aber?" dedi çenesini hafifçe yukarı kaldırıp indirerek.
Erdem şaşırmış ben ise utanmıştım. Fakat Erdem'in ılımlı tavrı ve gülümseyen suratı rahat bir soluk almamı sağlamıştı.
"İyi, senden n'aber?" dedi bozuntuya vermeden. Benzeri bir cevabı aldıktan sonra kimse konuşmaya devam etmedi, ortam yine sessizleşti.
"Bu saatte ne arıyorsun dışarıda, erken değil mi?"
Robin, durumun anormalliğini yeni fark etmişti.
"Aslında biz kahvaltıya gidiyorduk."
Erdem söze girip Robin ile konuşmaya çalıştı. Belki de evden kaçma konusunda açıklama yapmak istemeyeceğimi düşünmüştü.
"Kahvaltı mı?" Başını tekrar bana çevirdi.
"Senin evin yok mu?"
"Artık yok."
"O ne demek?"
"Evi terk ettim demek."
Bir an şaşkınlıkla donakaldı. Yeni yeni çıkmaya başlayan sakallarını sıvazlarken kaşlarını çattı hafifçe. Sıkıntılı bir iç geçirip sordu.
"Benim yüzümden mi?"
"Hayır. Bak, önemli bir şey değil. Boş ver."
Önemli bir şey olmadığına pek inanmasa da sessizce kafa sallamakla yetindi. Erdem'e doğru anlamlandıramadığım bakışlar attıktan sonra "İyi eğlenceler o zaman." deyip arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Hemen ilerideki bir sokağa saptı ve gözden kayboldu.
Erdem ile yeniden baş başa kaldığımızda hayret dolu bir bakışla tebessüm etti.
"Az evvel ne oldu öyle?" diye sordu.
Onunla henüz yeni sohbet edebilme fırsatı yakalamışken Cihan'ın hırsızlık maceralarını ona söyleyemezdim. Bir hırsızla arkadaş olduğumu düşünebilir, benden bir anda uzaklaşabilirdi. Ömrümün belirli zamanlarını en azından dilediğim insanlarla geçirmeliydim. Ve bu adam, beni bugüne en dek etkilemeyi başarabilen tek insan olarak, vakit geçirmeyi istediğim tek kişiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ MADDE
Dla nastolatkówYaşam amacı, ölümünü güzel kılmak olan bir kız; Rüya Arslan. Var gücüyle insanları soyan iyi kalpli hırsız; Cihan Altınkaya. Hiçbir eylem seni heyecanlandırmıyorsa, hevesin kalmamış demektir. Hiçbir şeye heves duymuyorsan, yaşamanın bir anlamı kal...