Merhabalar, daha fazla bekletmemek adına bölümün yalnızca bir kısmını yayımlıyorum. Geri kalanını da tamamlar tamamlamaz yayımlayacağım. İyi okumalar.
~~~
Erdem'den gelen mesajın ilk cümlesi, peş peşe zihnimde tekrarlanıyordu."Aklım sende kaldı."
Bir gün içerisinde, benim için endişelenmesini gerektirecek kadar yakın mı olmuştuk sahiden? Bana karşı gösterdiği korumacı tavrın ve ilginin hoşuma gittiğini inkar edemezdim. Fakat onun bu tavırlarına, içten içe her defasında ufak tefek anlamlar yüklüyordum ve bu işin sonu hiç iyi görünmüyordu. Ondan hoşlanıyordum, bunu kendime kolayca söyleyebilirdim. Fakat gelecekte, Erdem'e kapılmaktan çok korkuyordum.
Eğer ona aşık olursam, ileride yapacağım şey benim için çok daha zor olacaktı.
Aşık olmak, bu düşüncemi değiştirmem için yeterli bir sebep olabilir miydi peki? Belki Erdem'e aşık olduğum için planladığım her şeyden vazgeçip mutlu olmaya çalışırdım. Erdem, bana mutluluğu verebilecek biriydi.
Yine de, aşk denen duygunun geçici olabileceğini biliyordum. Buna çok fazla şahit olmuştum çevremde. Bir gün, benim için hiçbir büyüsü kalmayacak bir şey için, planladığım şeyden vazgeçmek, doğru gelmiyordu. Dünya bir çöplüktü, Erdem ise yanlışlıkla çöpe atılmış bir mücevher. Parlak bir mücevher görmek uğruna, yığınlarca çöpün arasında çöp koklayamazdım.
Robin, adımlarını adımlarıma senkronize etmiş yürürken ben, telefon ekranına kilitlenmiş durumdaydım.
"Önüne bak, önüne!"
Başımı yukarı kaldırdığım anda, iki adım ötemde bir direkle karşılaştım. Robin uyarmasaydı muhtemelen bu direği fark etmez ve en iyi ihtimalle burnumu kırardım.
Henüz onun başıma açtığı belalar yüzünden elimde oluşan kesik izi duruyorken bedenimde daha fazla hasar istemiyordu.
Robin'i, hafifçe kolumla ittirip direğin yanından yürümeye devam ettim.
"Biraz cesur ol da mesaja yanıt ver. Ahmak gibi ekrana kilitlenmenin sana faydası yok."
"Bu seni hiç ilgilendirmez, ne zaman istersem o zaman yanıt veririm."
"Öyle mi?"
"Öyle!"
Ben daha ne olduğunu anlamadan Robin, birden elimdeki telefona uzandı ve ele geçirir geçirmez koşmaya başladı. Ancak bir yandan da bir şeyler yazmaya çalıştığı için pek hızlı koşamıyordu.
"Eğer ona tek bir harf bile gönderirsen seni öldürürüm çalı süpürgesi! Buraya gel!"
Tehditlerim onu daha çok eğlendiriyordu. Bunu zaten biliyordum ancak yine de kendimi ona bağırmaktan alıkoyamuyordum.
Sokak lambalarıyla aydınlanan cadde, keyifle attığı kahkahalarıyla inliyordu. Benden hâlâ kaçıyordu Robin, ancak neredeyse ulaşmıştım.
Sonunda tişörtünün ucundan yakaladığımda durması için çekiştirmeye başladım ancak o, o kadar eğleniyordu ki çekiştirmelerime karşı direnmeye devam ediyordu. Dakikalarca uğraştım. Mesele, Robin'in yere kapaklanması ile son buldu.
Asfalt zemine sırt üstü uzandı ve kollarını iki yana açtı. Gözleri kapalıydı ve hâlâ gülüyordu. İki yana açtığı ellerinden birinde, mesaj ekranı açık duran telefonum bekliyordu.
"Kes gülmeyi, sinirlerimi bozuyorsun!" diye çıkışıp elindeki telefonumu eğilip aldım ve onu benden arsızca aldıktan sonra yazdığı mesaja baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ MADDE
Dla nastolatkówYaşam amacı, ölümünü güzel kılmak olan bir kız; Rüya Arslan. Var gücüyle insanları soyan iyi kalpli hırsız; Cihan Altınkaya. Hiçbir eylem seni heyecanlandırmıyorsa, hevesin kalmamış demektir. Hiçbir şeye heves duymuyorsan, yaşamanın bir anlamı kal...