Selam dostlar Hüznü Siyah'ı özlediğinizi düşündüm. Yazmaya devam ettiğim bölümlerden birinden ufak bir bölüm paylaşmak istedim sizlerle. Sevgiyle kalın:)
Bir kadın gitmezdi kolay kolay. Bitmezdi ki yüreğindeki yangın neden gitsin? Neden böyle olmuştu? Neydi içine sağanak yağmurlar yağdırıp, seline katıp götüren Hüzün'ü kimse bilmiyordu.
Küçücük bir kasaba, ayaklarındaki plastik terliklerle etrafta koşturan yüzü gözü kir içindeki çocuklar. Köylerine gelen bu yabancıya önce merakla baktılar. Ne güzel bir kadındı, pamuk gibi teni, onlarınkine benzemeyen, parlayan saçları televizyondaki artistlere benziyordu.
Köy muhtarı önde, Hüzün küçücük valiziyle arkada ilerliyordu. Asma yapraklarının altında cigaralarını tüttüren köyün adamları önce meraklı gözlerle süzmüş, sonrada muhtara seslenmişlerdi. Muhtar el hareketiyle sonra der gibi bir şeyler yapıp yoluna devam etti.
Köyün hafif dışında kalan eski püskü tek katlı binayı okul yapan tek şey önünde duran Atatürk büstü ve başında dalgalanan şanlı bayrağıydı.
"Senden başka bir öğretmenimiz daha var burada. Senden eyi olmasın çok sever sayarlar onu buralarda. Okulu da bu hale o koydu yoksa kafamıza yıkılacaktı" dedi yorulmuş zor nefes alan göbekli köy muhtarı. Okulun karşı tarafında duran iki tane eski evi işaret etti.
"Ahanda burası köy lojmanı, işini görürse. Eski durduğuna bakma bizim kadınlar bir el vurur oturacak hale getirirler onu" diye de yüreklendirdi Hüzün'ü.
"Benim için sıkıntı yok muhtar bey benim elimden de gelir. Yavaş yavaş düzenlerim burayı." Dedi Hüzün yeni hayaller kuracağı eski eve bakarken.
Onlar kapıda konuşurken sesleri duyan öğretmen aynı zamanda okulun müdürü Ali çıktı tahta kapıdan.
"Hoş gelmişsin muhtarım hayırdır" diye sordu.
Hüzün Ali'yle göz göze geldi. Bu kadar genç birini beklemiyordu. 28 / 30 yaşlarında öğretmenliğe burada başlamış ve burayı kendine bir yuva edinmiş emektar bir öğretmendi Ali. Uzun boyu, zeytin gibi küçük gözleri, güldüğünde ortaya çıkan gamzeleriyle pek canlar yakardı.
Hüzün kendi kendine konuşup Ali öğretmeni süzerken çoktan yanlarına gelmişti bile.
"Bu yeni örtmenimiz Ali beyim" dedi muhtar.
Ali'nin gözleri ışıldamıştı. Bu herkesin unuttuğu yerde yeni bir öğretmen görme hayalini uzun zaman önce bırakmıştı.
"Hoş gelmişsiniz. Buyurun lütfen bir çay ikram edeyim sizlere " dedi Ali öğretmen.
Muhtar da yol yorgunu olan Hüzün de buna itiraz etmediler. Küçük ama sevimli bir evdi burası. Oturduğu odada bir televizyon iki tane divan ve bir sürü kitabın olduğu el yapımı bir kitaplık duruyordu. Camın kenarında da ufacık tahta bir masa.
Hüzün kuracağı hayatın kurulmuş haline bakıyordu aslında.
"Hoş gelmişsiniz öğretmenim "dedi kibar sesiyle Ali. Sobanın üzerinde kaynamakta olan çay için iki bardak birazda bisküvi koydu tabağa. İçeri gelip cam kenarına kurulmuş masanın üzerine bıraktı tepsiyi. Demli iki çayı doldurdurdu, dumanı tüterken ikram etti misafirlerine. Divanın üzerine iliştirdiği bisküvi tabağını da ayarladıktan sonra masanın kenarına gizlenmiş tabureyi çekti altına.
"Uzun zaman oldu buraya bir öretmenin yolu düşmeyeli. Bu kadar genç bir hanımın böyle bir yeri seçmesi beni şaşırttı " dedi şişko muhtar.
"İlk öğretmenliğiniz mi? Diye sordu Ali öğretmen muhtardan cesaret alarak.
"Evet, ilk öğretmenlik yerim burası. Adım Hüzün İstanbul'dan geldim mezun olup. Umarım burası beni sever çünkü ben sevdim burayı'' dedi Hüzün.
Çaylar içildi, iki beyefendi köyle alakalı bilgileri Hüzün'e verdiler. Ekmek arabası sabah gelir giderdi. Kahvelerin orda küçük bir bakkal dükkânı vardı. Köye gelen arabalar haftada iki defa sabah şehre iner çıkardı. Onun dışında ulaşım bulmak pek mümkün değildi. Kışı oldukça soğuk, yazı ılık geçerdi.
Akşam olmadan Hüzün evi kullanılacak hale getirmeliydi. Muhtar bey Hüzün'ü evine bırakıp "ben şimdi size yardıma birilerini yollarım" diye söyleyip evin anahtarıyla kapıyı açıp köyün içine dönmüştü.
Hüzün içeri girdiğinde havalanmayan evin kokusu vurdu yüzüne. Hemen camları açıp içeriye hava girmesini sağladı. Bir odası bir mutfağı tuvaleti, banyosu bir birde arkada kiler gibi bir yeri vardı evin. Yerden biraz yüksek yapılması iyiydi.
Tek odada tahtadan yapılmış iki divan vardı. Belli ki gelen öğretmenler için yapmışlardı burayı bu iki tahta yatağı.
ARA ARA SÜPRİZ YAPMAYA DEVAM EDECEĞİM...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜZNÜ SİYAH
RomansaBu adam kelimelerin başını döndürüyordu. Her yerde ayyaş gibi dolaşıyordu aşk. İlk defa hayal etti. Gözlerini düşündü, saçlarını, boyunu, ellerini hissetmeye çalıştı. Belki de Sema haklıydı. Bir hayalete aşık oluyordu. Kimbilir kaç kızın yüreğiyle...