-6-

2.1K 127 290
                                    

İyi Okumalar...

Steve bir önceki gece yaşadıklarını aklından çıkaramadan yemek yapmaya çalışıyordu. Neredeyse dibinde durduğu çorbayı yakıyordu. Sofrayı hazırlayıp yemeğe oturacakken masadaki telefonundan bildirim sesi geldi.

Siyah telefonu tabağı tutmadığı sol eliyle tuttu ve sandalyeye oturdu. Tony'den mesaj gelmişti.

Tony: Ciddi miydin?

Kafasını kaldırıp düşündü ama Tony'nin neyden bahsettiğini anlamamıştı.

Steve: Ne dediğini anlamadım?

Tony: Dün gece, benim odamda iken "Seni seviyorum." demiştin.

Steve: Tony üzgünüm ama sanırım ağzımdan kaçmış.

Steve: Peki sen ciddi miydin?

Tony: Ne hakkında?

Steve: Sevdiğin kişi kim diye sorduğumda bana "Sen tabi ki, Yüzbaşı." dedin.

Tony: Emin misin?

Steve: Daha önce hiç olmadığım kadar eminim.

Tony: Benim de ağzımdan kaçmıştır o zaman.

Steve: Ne demek "o zaman"?

Tony: Senin ağzından kaçıyor. Benimkinden neden kaçamasın?

Steve: Ne söylemeye çalışıyorsun?

Tony: Sen söylediğin şeyi kabullenmiyorsun.

Steve: Tamam, öyle bir şey söyledim biliyorum.

Tony: Ağzından kaçmak demek içinde tuttuğun şeyi yanlışlıkla dışa vurmaktır ama sen böyle bir şey hissettiğini kabul etmiyorsun.

Steve: Ne yani seni seviyor olmamı mı istedin? Senin peşinden koşmamı mı isterdin?

Tony: Hayır, sadece kabullenmeni isterdim. Yalandan nefret ederim.

Steve: Tony, lütfen saçmalama.

Steve: Tamam, kabul ediyorum. Seni seviyorum.

-Mesajınız gönderilemedi-

Steve: Tony...

-Mesajınız gönderilemedi- 

Steve: Tony, lütfen kaldır şu sıçtığımın engelini.

-Mesajınız gönderilemedi-

"Aferin bana." Steve kendine lanet ediyordu. "Elimdeki tek fırsatın da içine sıçtım." Kafasını ellerinin arasına alıp tırnaklarını saçlarının diplerine batırdı. Sinirlendiğini mi yoksa üzüldüğünü mü bilmiyordu. Boynuna kadar kıpkırmızı olmuştu.

Gözünü sıkıca kapatmasına rağmen gözyaşlarına engel olamıyordu. Masaya bir yumruk geçirdi ve koluyla hazırladığı her şeyi yere itti. O da söylemişti. O da ağzından kaçırmıştı. O da kabullenmemişti.

Birbirlerini seviyorlardı ve bundan bunca zamandır haberleri yoktu. Neden ikisi de söylemeye korkmuştu bu cümleyi? Altı üstü iki kelimeydi. Neden "Seni Seviyorum" demek bu kadar zordu?

***

Tony kafasını yastığa gömmüş hıçkırarak ağlıyordu. Sadece kahverengi saçları görünüyordu, kafasında. Neden böyle olmuştu şimdi? Neden kabullenmemişti sevdiği adam?

Onu düşünmemeliydi. Bir ezik gibi duruyordu. Neden onu düşünüyordu ki zaten? Bir aptala benziyordu. Onun bir sevgilisi de vardı. Sharon denen o sürtükle birbirlerini seviyorlardı. Evet, kıskanıyordu. Hem de hayatında hiç kıskanmadığı kadar. Evet, kırılmıştı. Hem de hiç kırılmadığı kadar.

Paramparça olmuş bir kalbi tutkalla yapıştırsanız eskisi kadar güzel olabilir miydi? Tony eskisi gibi olmasa da kalbinin tamir edilmesini istiyordu ama bu konu da o sarı sıçana hiç yardım etmeyecekti.

***

"Ben sana söyleyeceğim sen de aynısını ona ileteceksin, tamam mı?" Bucky gözlerini güzel kızdan ayırmadan Steve'i dinliyordu. Başıyla onu onayladı.

"Şimdi git ve göster kendini."

Bucky hayatında ilk defa biriyle randevuya çıkıyordu ve bu son randevusu olsun istiyordu. Bunun için saçlarını kestirmiş, küçük küçük çıkan sakal ve bıyıklarını da kesmişti. 

Bucky yavaşça masaya doğru ilerlerken kulağındaki iletişim cihazını ve cebinde ki yüzüğü kontrol etti. İkisi de oradaydı. Parmaklarıyla oynayan kahverengi, uzun ve  düz saçları olan kıza baktı. En çok saçları dikkatini çekmişti. Kırmızı çerçeveli bir gözlük takıyordu. Beyaz teni restorantda ki ışılandırma sayesinde parlıyordu.

Yavaşça sandalyeyi çekip oturdu. Kız kafasını kaldırıp karşısında ki yakışıklı adama baktı. Fotoğraflarda ki uzun saçları yoktu. Yine de bir kolu hâlâ metaldendi.

"Merhaba." dedi hafifçe gülümseyerek. "Şey, saçların... çok güzel olmuş, yani... fotoğraflarda gördüğüm uzun hâli de güzeldi ama bu da güzel." Ne zırvaladığını kendi de anlamamıştı.

Steve yanlışlıkla kıkırdadı. Sonra ciddileşip konuştu. "Sen de çok güzelsin. Işıl ışıl parlıyorsun."

Bucky biraz değiştirerek Steve'i tekrarladı. "Sen de çok güzel olmuşsun." Bucky suratındaki tebessümü korumaya ve gerginliğini belli etmemeye çalışıyorsun.

"Sana bir soru sormak istiyorum" dedi Leto. "Bunu tüm görüştüğüm erkeklere sordum. Bir önceki ilişkin nasıl bitti."

Steve hemen düşünüp konuştu. "Aslında o başka birine aşık oldu o yüzden ayrıldık. Çok yakışıklı diye başka birini sevdi."

Bucky, Steve'e aldırmadan, "Aslında bu ilk randevum." dedi.

Leto, saf bir sevinçle sırıttı. "Gerçekten mi? Birinin ilki olmak hoşuma gitti açıkçası."

"Bunun son randevum olmasını istiyorum." dedi Steve.

"Bunun son randevum olmasını istiyorum."

"Neden? Sana kötü bir şey söylediysem özür dilerim." dedi Leto,  şaşkınca.

"Yo, hayır. Öyle bir şey söylemek istemedim." dedi Steve.

Bucky büyük bir hata yaptığını fark etmişti. Asıl yardım etmesi gereken Bucky'di. Bu adam romantizmden hiç anlamıyordu. "Evet, aslında bir şey yaptın."

"Ne yaptım?" Ne yapmış olabilirdi, Leto.

"Hırsızlık yaptın. Benim kalbimi çaldın, güzel kız."

Leto kıpkırmızı olmuştu. Ne diyeceğini bilmiyordu. O sırada Bucky yanaklarından tutup onun dudaklarına bir öpücük bıraktı. Leto neye uğradığını şaşırmıştı.

"Dostum, sen kendini aştın." dedi Steve, heyecanla. "Bana neden ihtiyaç duydun ki sen?"

Bucky sırıtarak sandalyesine oturdu. Cebindeki yüzük kutusunu tutatarak, "Biliyorum çok erken ama benimle evlenir misin?" dedi. Sonra da cebindeki yüzük kutusunu çıkartıp masaya koydu ve bir eliyle kutuyu altından tutarken diğeriyle de kapağını açtı.

Leto şaşkınca Bucky'e baktı ve "Evet." dedi.

Aslında bugün hiç bölüm atmayacaktım ama bu bugünkü ikinci bölüm oldu. :D

A NEW START | STONYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin