Esila yatakta dönüp duruyordu. Aylardır, belki de yıllardır doğru dürüst uyuyamamıştı. Gözüne uyku girmemesinin sebebi en büyük düşmanıydı. Geçmişi... Karanlık, hüzünlü, acı dolu geçmişi. Daha 18 yaşındayken, babası annesini öldürüp hapse girince, her gecesi bir köşeye sinip ağlamakla geçmişti. Kardeşinden başka akrabası da olmadığından, kimsesizlik uyuyamamasının ilk sebebi olmuştu.O zamanlar üniversiteye yeni geçecek olan Esila, büyük bir cesaretle tercihini Kara Harp Akademisi'ne yazmıştı. Bütün zorlukları aşıp asker olmak büyük kararlılık gerektiriyordu. Esila bunu başarıp okuldan subay olarak mezun olmuştu. Ondan 1 yaş küçük kardeşi de Esila'nın izinden gitmişti. Bu zorlukları beraber aşıp hedeflerine ulaşmışlardı. Şimdi tek yapmaları gereken babasının dağa çıkmış akrabalarını, yandaşçılarını ve emir aldığı terörist başlarını öldürmekti. Tabiki öncelikleri vatandı.
Bir gün Esila ve kardeşi, Şırnak'ın Güneyinde kalan Irak sınırına yakın bir köyde, silah kaçakçılarını arıyorlardı. Tam o sırada pusuya düşürülmüşlerdi. Sayıları çok fazla olan teröristler, kafalarını çıkarmalarına bile izin vermiyordu. Kardeşi, ateşe karşılık vermeye çalışırken kalbine giren mermiyle şehit olmuştu. Destek kuvvet onları kurtarmaya gelmişti ancak çok geçti...
O günden sonra Esila için uyku tamamiyle haram olmuştu. Kardeşi gitmişti, babası denen şerefsiz adam hapisteydi, annesi de ölmüştü. Yetim ve kimsesizdi. Bu kadar acıya hangi kalp dayanabilirdi ki?
Yataktan kalkıp odasından çıktı. Üzerinde kazak ve altında yeşil eşofmanıyla dışarıya doğru yürüdü. Askeriyenin bahçesindeki bir banka oturdu. Kafa dinlemek istiyordu. Bu yüzden geçmişini düşünmemesi gerekliydi. Kafasını yukarı kaldırıp gökyüzünü seyretmeye başladı. Hava henüz aydınlanmamış olmasına rağmen gökyüzü koyu mavi renkteydi. Yıldızlar kendilerini göstermeyip geceye meydan okuyordu. Ay ise her zamanki parlaklığıyla dünyayı aydınlatıyor, hilal şeklindeki muhteşem görüntüsüyle gözleri kamaştırıyordu.
"Ne kadar güzel değil mi?"
Duyduğu ses Poyraz'ın sesinden başkası değildi. Bir an "Bu adam hiç uyumaz mı be" diye düşündü.
"Neymiş o güzel olan?"
Poyraz, Esila'nın yüzüne baktı ve biraz düşündü. Koca dünyayı aydınlatan ay mıydı güzel olan, yoksa güneş gibi içini ısıtan bu kızın sesi mi. Hayır hayır, bu sefer kendisini kaptırmayacaktı.
"Ay ve yıldız diyorum. Bayrağımızı süsleyen o güzel simgeler."
Poyraz, kızın oturduğu banktaki boş kalan kısma oturdu ve tekrar konuştu.
"Gecenin bir yarısı napıyosun burda?"
"Sen ne yapıyorsan onu. Uyuyamadım, hava alıyordum."
"Benim uyuyamadığımı nereden çıkardın. Belki uyumak istemiyorumdur."
Esila şaşırmıştı.
"Bir insan neden uyumak istemez ki?"
Poyraz gülerek cevap verdi.
"Belki uyumasına izin vermeyen dertleri vardır."
Esila, adamın gözlerine baktı. Masmavi gözlerine. Yüzü gülüyordu ancak gözleri acıdan dolayı dipsiz bir çukura dönmüştü. "Kim bilir ne derdi var" diye düşündü. Bunu öğrenmek için sordu.
"Bir problemin mi var?"
Poyraz cevap verdi.
"Bir problemim yok. Bir sürü problemim var Esila."
Esila, ilk defa ismini Poyraz'ın ağzından duyuyordu. Niyeyse heyecanlanmıştı. Bu adamın oturuşu da kalkışı da konuşması da içinde birşeyler kıpraşmasına yol açıyordu. Konuşmaya devam etti.
"Madem öyle anlatında dinleyelim."
"O zaman şöyle yapalım. Bir ben anlatacağım bir sen anlatacaksın. Yalnız baştan söylüyorum ağlamak yok, gülmek var. Bakalım kimin derdine daha çok güleceğiz."
Esila buruk bir gülümsemeyle yanıtladı.
"Bize dertlerimize gülmeyi öğrettiler. Belki de öğrendiğimiz en acımasızca şeydi bu. Neyse, ilk sen başla."
Poyraz, kızın söylediği söze acı bir şekilde hayran kaldı. Doğruydu, biz ve bizim gibiler dertlerine gülmeyi öğrenmişti. Bu çok acımasızcaydı...
"Tamam o halde, ilk ben anlatıyorum. Ben daha çocukken annemi teröristler kaçırmıştı. Günlerce haber alamamıştık. Bir gün köyün aşağısındaki konteynırın yanında bulduk annemi. Şerefsizler tecavüz edip 5 yerinden bıçaklamışlardı."
Poyraz bunları anlatırken dişlerini o kadar sıkmıştı ki neredeyse çenesi kırılacaktı. Gözleri maviden siyaha dönmüştü. Öfkenin onu ele geçirmesine izin vermedi. Acıyla gülümsedi.
"Sıra sende."
Esila, Poyraz'ın söylediklerine çok etkilenmişti. Gözünden akan bir damla yaşın yanaklarından süzülmesine izin verdi. Ancak hemen sildi ve devam etti.
"Babamın niye hapiste olduğunu sormuştun, anlatayım. Ben henüz gençliğimin baharındayken annem sayesinde babamın terörist başı olduğunu öğrendim. 1 dakika bile tereddüt etmeden polisi aramıştım. Babam denen o şerefsiz, annemin bana bunu söylediğini anlamıştı. Gözümün önünde silahını çekip annemi vurdu. O sırada polisler gelip babamı aldılar. Şu an hâlâ hapiste. Ancak bir gün olurda karşıma çıkarsa hiç tereddüt etmeden kafasına sıkarım."
Poyraz bir kıza baktı bir de derdine. Esila bu yükü taşıyabilecek kadar güçlü değildi. Kızın haline üzüldü ve anlatmaya başladı.
"Ben de babamı anlatayım o zaman. Babam benim en büyük kahramanımdı. Bana yol gösterendi. Aynı zamanda da buradaki askerlerin kahramanıydı. Eskiden bu karakol onundu, bu dağlar onundu, bu askerler onundu. Teröristlere aman vermeyen Piyade Albay Akın Çevik benim babamdı. Bir gün çok sayıda terörist karakolu basmış. Babam silahını aldığı gibi dışarı çıkmış. Askerleriyle birlikte çatışırken giderek savaşı kaybettiklerini farketmişler. Karakolda sağ kalan son asker olduğunu anlayınca da cephaneliğe koşmuş. Ne kadar el bombası ve patlayıcı varsa karakolun etrafına döşemiş ve içeri girip teröristleri beklemiş. Bütün teröristler içeri girince el bombasını çıkarıp pimi çekmiş. Son söylediği söz "Burayı size teslim etmem. Bu karakol ya benimdir ya da Allah'ın." Sonrasını da tahmin etmişsindir. Karakol havaya uçunca yenisi inşa edilmiş ve babamın lakabı olan Akıncı adını almış."
Esila alaycı bir ses tonuyla konuştu.
"Bir senin babana bak bir de benimkine. Allah herkese seninki gibi bir baba nasip etsin."
Poyraz kızın acı gülümsemesine baktı. "Ben de kendiminkine dert diyorum" diye iç geçirdi. Aslında kızın kaderi Poyraz'ın kaderiyle aynıydı. Anasız babasız 2 çocuk, çareyi vatanda bulan 2 asker...
Daha bunlar gibi ne yiğitler vardı. Anasız babasız büyüyüp ona kollarını açan vatana sarılan, çocuğu olupta bir kere doğum gününde onunla vakit geçiremeyen, dağda üzerine kurşunlar yağarken karısını, çocuğunu, anasını düşünen ne kahramanlar vardı. Vatan bu evlatlarına minnettardı.
Poyraz, Esila'yı ve kendisini daha fazla üzmemek için konuşmayı bitirdi. Ayağa kalktı ve son birşey söyledi.
"Ben gidip askerleri uyandıracağım. Arada böyle oturup dertleşelim, ne güzel birbirimizin yaralarını sardık. Neyse, sonra görüşürüz Esila."
Tam arkasını dönmüş gidiyorken Esila seslendi.
"Poyraz, bazı yaralar sardıkça kanar."
Poyraz duraksadı ve şöyle iç geçirdi.
"İşte ben, kanayan yaralarını tekrar tekrar saracak olan o adamım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKINCILAR
قصص عامةPoyraz ölüm için hazırlanmış bu yiğitlere baktı. Buz mavisi gözlerini her birinin üzerinde tek tek gezdirdi. Bunlara operasyondan önce biraz cesaret gerek diye düşündü, sanki yeterince yokmuş gibi... Elini havaya kaldırarak işaret parmağıyla o güzel...