Gecenin zifiri karanlığında uzun ve bol çukurlu bir sokakta olan Poyraz, simsiyah saçlarına uyum sağlayan siyah pantolonu ve deri ceketiyle adeta geceye meydan okumuş, temkinli ve emin adımlarla yürüyordu. Biliyordu ki bu şehrin sokakları tehlikeliydi, bu sokaklar bin türlü ölüme şahit olmuştu, bu sokaklar kanlıydı...Sonunda uzun zamandır gelemediği, özleyipte bir türlü kavuşamadığı yere gelmişti. "Reis'in Türkü Evi".
Kapıyı her zamanki gibi sert bir şekilde açtı. İçeriye doğru bir adım attı ve beklediği kişiyi gördü. Hemen seslendi.
"Hoop Reis!"
Reis bu türkü evinin sahibiydi. Poyraz'la yaklaşık 8 sene önce tanışmış ve onun en iyi dostlarından biri olmuştu. 1,5 senedir görüşemeseler de birbirlerini hiç unutmamışlardı. Reis aynı bir baba gibiydi, yaşlıydı falan ama harbi adamdı. Poyraz'ı görür görmez elindeki çay bardaklarını bırakıp ona doğru koştu. Her yere dağılan cam parçalarını hiç umursamamıştı. Uzun zamandır görmediği oğlunu görmüştü. Bardaklar hiç umrunda olur muydu ki?
"Evlat! Nerelerdeydin sen, niye hiç uğramadın anlat hele."
Sıkı bir kucaklaşmanın ardından Poyraz, hafif dertli gözlerle Reis'e baktı.
"Bin türlü dert dolaşıyor başımızda baba. Gelmeye fırsatım mı oldu."
Reis bu oğlana hak verdi. Biliyordu ki Poyraz askerdi ve koruması gereken bir vatanı vardı. Vatan hepimizindi tabiki ancak o ve onun gibiler bizlere bahşedilen bu büyük nimetin, uğruna ölmeye hazır olan askerleriydi.
"Gel otur şöyle evlat. Bin derdi bir türkü çözer derler. Bekle bakiyim şimdi sen."
Ardından Reis çırağına ve türkü söyleyene seslendi.
"Oğlum, Poyraz abinle bana çay gönder. Sende düzgün birşeyler çal."
Poyraz, uzun uzun Reis'e baktı ve gülümseyerek konuştu.
"Şu siktiğimin dünyasında değişmeyen bir sen kaldın ya Reis Baba, helal olsun sana."
Reis, bu dertli oğlanın söylediğine önce güldü, daha sonra da yalancı bir sinirle Poyraz'ın kafasına vurdu.
"Ne küfür ediyosun lan pezevenk. Bir daha duymiyim kırarım kafanı."
Poyraz gülerek cevap verdi.
"Yalnız ayıp oluyor Reis. Kaç yaşında adamım kafama vurma artık."
Reis bir kere daha Poyraz'ın kafasına vurdu ve konuştu.
"Hadi len ordan eşşek sıpası. Kaç yaşına gelirsen gel sen benim gözümde hep çocuksun."
Poyraz ve Reis gülerek sohbetlerine devam ettiler. Kahkahalar, gülüşmeler dükkanı doldurmuştu.
Aradan 2 saat geçmişti. Poyraz artık gitmeliydi. Karakolu boş bırakmamalıydı. Reis'e baktı ve konuştu.
"Reis Baba, kusura bakma kalkmam gerek artık, karakol beni bekler."
"Tamam evlat, Allah yardımcın olsun. En yakın zamanda tekrar gel. Bu sefer de bu kadar çok özletme."
"Tamamdır Reis. Hadi Allah'a emanet ol."
Poyraz lafını yeni bitirmişti ki türkü evi mermi yağmuruna tutuldu. Refleksi çok iyi olduğundan hemen Reis'in üzerine atladı ve onunla beraber yere yattı. Bütün camlar mermiler yüzünden paramparça olmuştu ancak hâlâ ateş sürüyordu. Aniden kolunda bir acı hissetti. Mermi denk gelmiş olmalıydı. Sorun değil, altı üstü 1 mermi diye düşündü. Ancak sırtına bir mermi daha isabet etti. Ateş etme sesleri kesilmişti. Gözleri kararmadan önce gördüğü son şey 2 adamın onu sürükleyerek arabaya götürmesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKINCILAR
Fiction généralePoyraz ölüm için hazırlanmış bu yiğitlere baktı. Buz mavisi gözlerini her birinin üzerinde tek tek gezdirdi. Bunlara operasyondan önce biraz cesaret gerek diye düşündü, sanki yeterince yokmuş gibi... Elini havaya kaldırarak işaret parmağıyla o güzel...