8.Bölüm - 2 Hafta

1.3K 105 25
                                    

Ertesi gün Tom gelene kadar dalgın bir şekilde dükkanla uğraşıyordum. Hem kuzenimle ilgilenmekten hem de kafamı bir türlü toparlayamadığımdan kitaplarım oldukça ilgisiz kalmıştı. Mary elinden geleni yapıyordu tabi ama o da anca müşterilere yetişebiliyordu. Ayrıca bugün kuzenim eve dönüyordu. Onu havalimanına götüreceğim için bir gözüm saatte bir gözüm yolda bir şeylerle uğraşmaya çabalıyordum. Aklımdan o kadar fazla şey geçiyordu ki yorulduğumu hissediyordum. Tom'un arabasını görünce işimi yarım bıraktım. Sanki yolunu gözlüyormuş gibi görünmek istemediğimden (halbuki tam da öyle yapıyordum) içeride beklemeye karar verdim.

Dükkandaki tek müşteriyle Mary ilgileniyordu. Tom içeri girip yanıma geldi. Bu soğuk havada bile deri ceket ve tişörtle dolaşmasını aklım almasa da ne kadar hoş gözüktüğünü düşünmeden edemedim. Yüzü gülmüyordu yine. Bana ''Yandaki kafeye geçelim mi?'' diye sorunca ben de Mary'ye gittiğimizi gösteren bir işaret yaptım.

Ed'in kafesi bu saatlerde pek dolu olmuyordu. En fazla iki ya da üç masa doluydu bugün, onlarda çaylarını kahvelerini içip gazetelerini okuyan daimi müşterileriydi. Kendimize bir yer bulup oturduk. Tom geçen sefer yaptığı gibi karşıma oturmak yerine gelip yanıma oturdu ve bana doğru döndü. Aynı yerde oturmuyorduk belki ama beni sadece bir kaç gün önce buradaki ilk öpüşünü hatırladım. Sihirli bir andı benim için. Ama şu an o sihirden eser yoktu.

Ed bize sormadan çaylarımızı getirdi. Tom bir an önce konuşmak istiyormuş gibi görünüyordu, en azından sürekli çayını karıştırmasından ben öyle anlamıştım. Elimi koluna koyup ona doğru eğildim. ''Tom ne söyleyeceksin bana?'' diye sordum.

Kolunu masadan indirince ben de elimi çekmek zorunda kaldım. Çay fincanını bırakıp arkasına yaslandı. ''Ben Kanada'ya gidiyorum.''

Söylemekte zorlandığı şey bu olamazdı. Elbette gidecekti. O bir film yıldızıydı. Yeni bir film projesi olduğunu biliyordum. Verdiği bütün röportajları okumuştum.

''Film çekimi değil mi? Biliyorum.''

Bunu söyleyince rahatlar diye düşünmüştüm ama gözleri hala aynı bakıyordu. ''Evet film çekimi. Mayıs ayına kadar sürüyor.''

Bu biraz uzun bir süreydi. Ama aramızda ciddi bir şey yoktu ki beni bırakmaktan endişe etsin. Bana göre çok ciddi şeyler vardı ama...

''Söylemek istediğim bu değildi. Bak ben seninle çok güzel vakit geçiriyorum. Senin de öyle olduğunu ümit ediyorum. Dört ay buradan uzakta olacağım. Benimle gel demek isterim ama dükkanın var. Döndüğümde seni yine görmek isterim Eylül.''

Dört ay sonra beni hatırlayacağından bile şüpheliydim.

''Tabi ben buradayım, bir yere gittiğim yok.''

''Dinle gittikten iki hafta sonra Londra'ya bir ödül töreni için geleceğim. Mutlaka görüşeceğiz. Seninle iyi vakit geçiriyoruz. Geçiriyoruz değil mi?''

Sözcüklerim boğazımda düğümlendi o an. Sesim de istediğim inandırıcılıkta çıkmadı ama ''Evet.'' demeyi başardım.

''Eylül o törene benimle gelmeni istiyorum. Kırmızı halıda eşim olur musun?''

Bu kadarı da fazlaydı. Sanki evlenme teklifi almışım gibi heyecandan kızaran bir suratla pek kırmızı halıya yakışacağımı sanmıyordum. Tabi çok isterdim. Sadece başımı sallamakla yetindim.

''Güzel, törenden bir gece önce Londra'da olacağım. Menajerimi yollarım gerekli her şeyi sana bildirir.''

Asıl sormak istediğim başkaydı.

''Ne zaman gidiyorsun?''

''Yarın akşam. Bu gece benimle gelmek ister misin?''

''Kuzenim eve dönüyor onu havalimanına götürmem gerekiyor. Sanırım iki hafta sonra görüşeceğiz.''

Notting Hill (Tom Hiddleston FanFiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin