boktan bir güne daha uyanmıştım. ağlayarak 'hayır gelmek istemiyorum' diye yataktan çıktığım bir sabahtı. aşağıdan babamın '5 dakika da hazır olmazsan döve döve götürücem seni' demelerini duyar gibiydim. âh baba, neden her zaman böyleydin. senin istediğin herşeye, neden herkes tamam demek zorundaydı?
saçımı başımı bile yapma gereği duymadan elime gelen şortu geçirmiştim altıma. 3-4 aile kadar kalabalık bir şekilde babamın o bayıldığı yere gidiyorduk, eee zaten başka ihtimal mi vardı? yol boyu araba da bi sessizlikle sonunda gitmiştik. elimde poşetler ve yataktan çıktığım o halimle içeri girdim. kafamı kaldırır kaldırmaz da onu görmüştüm. yüzümde anlamsız bi tebessüm içime dolan heyecanla kendime geldiğimi hatırlıyorum. elimde ki poşetleri oturacağımız yere doğru bırakıp tuvalete koştum. hemen elime yüzüme şu çarptım ve şişmiş yüzüme baktım aynadan. çıkıp o kumlu yollarda söylenerek yürüdüm. orada birşeylerle uğraşıyor. gelenlere birşeyler soruyordu. kuzenlerimin yanıma gelip 'buse gördün mü şu çocuğu, oha çok tatlı, kanka gelsene oraya gidelim' söylentilerine kulak asmayıp umrumda değilmiş gibi 'aman banane ya çocuktan' demiştim.