Yarım saattir oturmuş Blake'in Amber'ın annesiyle konuşmasını izliyordum. Annesi ağlıyordu ve arada bir dönüp bana bakıyordu. Hiç de üzgün değildim, insanların gerçek yüzünü görmemle değişik bir şekide mutlu oluyordum. Amber'ın iki yıllık arkadaşım olması umurumda değildi; zaten bir sürü çekeceğim arkadaş varken o bile fazlalıktı. Ayrıyetten beni böyle bir ihanete uğratması hafiften kalbimi kırmıştı, aşık olduğum çocuğu bu olaya karıştırdığı için. Amber' ın annesi yanıma geldi.
"Amber' ın kaydını aldırmak istiyoruz Jagleen. O...o çok büyük bir ihanet etmiş. Annenle de arkadaşım Jagleen ve ben... Ben daha fazla sizi üzmek istemiyorum. Kızımın değişmesiyle sizin de etkilenmenizi istemiyorum. Biz... Biz onu yanlış tanıdık Jagleen. Bugün gelip annenle konuşacağım. Tekrar özür dilerim. Bir sürtük gibi davranması benim suçumsa eğer..." Konuşmasını böldüm.
"Hayır, bu olayda asla sizin suçunuz yok Bayan Yello. Kesinlikle yok. Ayrıca onun buradan gitmesi hem bizler için hem de onun için iyi olacaktır. Eminim. " Ağlayarak bana sarıldı.
"Sen çok iyi kalpli bir kızsın Jagleen. Amber sana çok yazık etti bitanem. Umarım bizi affedersin. " Alnıma bir öpücük kondurdu. "Görüşürüz Jagleen. " Bayan Yello müdürün odasına giderken Blake yanıma geldi ve sarıldı.
"Tam bir salakmışım. Nasıl onunla çıktım ki ben ? " Yüzüme baktı ve gülümsedi. Ben gülümsemesine karşılık verince gülümsemesi daha da büyüdü.
"Ben onu iki sene çektim Blake. Tam iki sene. "Yüzünü ekşitti ve başını hızla iki tarafa salladı.
-
"Heyecanlı mısın ?" Gözünü yoldan çevirip bana baktı.
"Ne için ?" Radyoda çalan yüksek müzik yüzünden bağırmak zorunda kalmıştım. Eğilip sesi kıstı. Ah, Pour It Up çalıyordu. Şimdi yapılmaz ki bu Harry.
"Elbette üniversite için. Aynı üniversiteye mi gidiyoruz ?" Göz kırptı. Elbette utanmıştım. Çünkü sesinde ima vardı. Kesinlikle.
"Belki. Üniversite de de böyle insanlar yoktur, değil mi Harry ?" Kaşlarını çattı ve yola odaklanmaya çalıştı.
"Bilemiyorum Jagleen. Her okulda böyle kızlardan vardır, ama yoksa da çok güzel olur. " Gülümsedi ve sokaktan sağa döndü.
"Bize gelsene ?" Evin önünde beni bırakmak için durmuştu. Söylediğim karşısında biraz afallamıştı ama sonra yüzünde bir sırıtış belirdi. Pis olanlarından.
"Kediciğin canı bir şeyler yapmak istiyor, ha?" Sırıtışı daha da büyüdü ve göz kırptı.
"Ah,hayır. Uslu ol Harry. " Onu kolundan çekiştirdim ve arabadan çıkardım.
-
Edebiyat ödevimi yapmaya çalışırken babamın odadan içeriye girdiğini farkettim. Yanımdaki sandalyeye oturdu.
"Jagleen, Trinity' nin nerede olduğunu biliyor musun tatlım ?" Gözlerimin içine baktı. Özür diler gibi.
"Trinity' nin nerede olduğunu ve senin bana neden böyle baktığını bilmiyorum baba. " Bir anda afalladı.
"Şey, biraz... Sinirlerim bozuk da. " Göz kırptım. "Anlıyorum. Harry yüzünden değil mi ?"
"Hayır, Jaga. Kesinlikle öyle değil, kızım. " Saçlarımı okşadı ve içeriye gitti. Tam iki dakika sonra kapıda Harry belirdi.
"Ah, Jagleen. Çalışkan bebeğim benim. " Yanıma geldi ve alnıma bir öpücük kondurdu. "Gitmem gerekiyor. Annem aradı da. " Gitmesene sen.
"Annen mi ? Annen de mi seninle buraya geldi ?" Soru sorar gözlerle baktım.
"Ah, hayır. Buradaki annem. "
Üzgünüm, çok kısaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Waiting To Nowhere
Teen FictionKüçük odamdan sessizce çıktım ve merdivene yöneldim. Merdivenin başında duran ayakkabıları görünce minik yüreğim cız etti. İstediğim ayakkabılar. Benim değillerdi. Elbette kendi oğluna almıştı. Üvey kızına neden böyle bir şey yapsın ki ? Alt kattaki...