Gerçek anneannesini hiç tanımamıştı, fakat üvey anneannesi yaşlı Ayşe nine vardı. Kuru dolma yapmıştı geleceğini duyunca, kucağında çocukla dönüşüne üzülmüş geri dön yuvana demekten çekinmemişti. Fakat Nihan'ı kıracak bir laf etmemişti, tecrübenin getirdiği sessizlikle izlemişti onu; 5 çocuğunu babasız büyütmüştü, dimdik ayakta durabilmişti. Nihan'ı öz torunu olmamasına rağmen sever, nasihat verirdi. Nihan hatalarına, ani çıkışlarına rağmen sevgi doluydu; kin gütmez, herkese güleryüzlü davranırdı. Ayşe teyze onun yaptıklarını tasvip etmese de hep sevecendi, insan hisseder ya Nihan da biliyordu. Üvey annesiyle olan tartışmalarına rağmen Ayşe nine ona küsmemişti. Çocuğuyla babaevine döndüğünde bile ona kötü davranmadı, artık kendi başına iş yapamaz olmuştu ama hala mantıklı düşünüyordu, hala sözü dinleniyordu. İbadetlerini yerine getiriyordu büyük bir titizlikle. Nihan zamanın nasıl da geçtiğini daha iyi anlamıştı memlekete döndüğünde. Geride bıraktığı hiçbir şey eskisi gibi kalmamıştı, tıpkı kendisi gibi, tıpkı hayat gibi... Değişmez sandığı düşünceleri bile değişiyordu.
Oğlunu emzirip uyutunca, Kaan'a mesaj yazdı. O da istemiyordu ayrılmayı ama bütün sorunlar bütün insanlar üzerine geliyordu sanki. Daha önce hiç önemsemediği sözler ağırına gider olmuştu. Belki büyümüştü anne olunca; belki hayatının iplerini başkalarına vermekten, kimseye hayır diyememekten, hep ikinci planda kalmaktan yorulmuştu. Eski Nihan böyle miydi? Babaevinde eski anıları canlandı gözünde; evden gidişi... Uzun süre küs kalmıştı babasıyla, sonrasında el öpüp barışsalar da o mesafe artık kapanmayacaktı, biliyordu Nihan. Bir kez çıkıp gitmişti o kapıdan, bir kez yıkıp gitmişti köprüleri ve arkasındaki herkesi hayal kırıklığına mahkum etmişti.
Kendi hayallerinin peşinden gitmek onun için bu denli önemliyken, İstanbul ona iyi gelmemişti belki de. Nasıl değişmiş ve nasıl umutsuzluğa sürüklenmişti?Mesaj sesiyle irkildi; hakaret dolu bir mesajdı, ne bekliyordu ki? Terkedip giden bir kadına ne yazacaktı? Çok üzgün olsa da gururuna yediremezdi Kaan ağlayıp yalvarmayı, biliyordu ilerleyen günlerde değişecekti ama sabrını zorluyordu bu durum. Bu şekilde nereye kadar yürütebileceklerdi? Artık kim olduğunu ve ne yapmak istediğini bilmeyen Nihan'la mutlu olabilir miydi?
Mesaj yazmak için telefonu aldı, biraz fazla ses yaparsa oğlu uyanacaktı, çok hafifti uykusu. Yavaşça arkasını döndü, telefonun ışığından korumak için oğlunu, beraber yatıyorlardı aynı kanepede. Onu güçlü kılan şey hayatta kalma arzusuydu, bunun altında ise Allah'ın ona bahşettiği evladından ayrılma korkusu vardı. Evladı binbir yük yüklerken omuzlarına, yaşama olan inancını, gücünü hatırlatmıştı Nihan'a. Binbir sancı ve acıyla doğurduğu yavruya en iyi şekilde bakabilmek için artık gelişigüzel bir hayat değildi ona gereken. Artık ona zarar verenleri görmezden gelemiyordu. Çünkü ona zarar verenler dolaylı olarak evladına eziyet ediyorlardı. Onca üzüntüye rağmen Allah dualarını kabul etmiş, ona bir çocuk nasip etmişti, şimdi mücadele ve çaba gerekliydi. Artık Allah'tan başka dost olmadığının idrakiyle, çevresindekileri sevmeyi ama hiçbirine bağlanmamayı öğrenecekti. Verdikleri zarara rağmen insanları affetmeyi, onlara katlanmayı bir marifet bilmişti. Oysa başkalarına verdiği değeri kendine veremez olmuştu. Allah'ın verdiği her cana saygısı olanın öncelikle kendi varlığına saygısı olmalıydı, burayı atlamıştı. Bir kez daha anlamıştı bunu, kendisini başkaları için heba eden her insan gibi hüsrana uğradığında. İyi niyetle yaptığı işler dahi unutulmuş, kötülükleri hataları yüzüne vurulmuştu. Çevresinden, sevdiklerinden bu kadar koptuğunun farkına ilk kez varıyordu.
Gidişi çok zor olmuştu 7 sene öncesinde ama bir yaz günüydü, umut ve korkularla yola çıkmıştı... Dönüşü bir kış akşamı buz kesen elleriyle bebeğine sımsıkı sarılmış halde oldu. Onu hasta etme korkusu vardı içinde, yol boyunca nasıl oyaladığını unutmuştu, kardeşlerinin desteğiyle bitmez diye düşündüğü yol bitmiş, memlekete dönmüştü. Yalnızken hiç umrunda olmayan şeyler artık o kadar önemliydi ki. Anne olmak zordu elbette ama annesinin neler çektiğini hatırlayınca, ona zor gelenin aslında kolay olduğunu idrak ediyor, kendisini teselli ediyordu.
Mesajı yazdıktan sonra defalarca okudu. Pişmandı ama yıpranmıştı, belki de herşeyin sebebi kendisiydi, bu sorumluluğu yüklenmekten korkmuyordu. Hatalarını düzeltmeye gayret edecekti fakat bunu çevresindeki herkesten bekliyordu. Günah keçisi olmaya, suçlanmaya, hatayı o yapmasa da, ben yaptım diyerek öne atılmaya alışmıştı. Uğruna kendini feda ettiklerinin tavırları onu bu yoldan geri döndürmüştü. Herkesin kendi hesabını vermesi gerektiğini anlamaya başlamıştı. Anneydi, ablaydı, eşti, evlattı, gelindi evet ama Nihan artık kendisi olmak istiyordu. Herkesin hayalindeki kişi olmaya çalışmıştı ve yorulmuştu, takdir edilsede hep daha fazlası istenmişti. Bir noktada onun yardıma ihtiyacı olduğundaysa o içler acısı durum ortaya çıkmıştı. Yalnızdı Nihan, evladıyla yalnızdı. Onu anlayan, önemseyen yoktu. Şenay dinliyordu onu ve ablasıyla beraber üzülüyordu, elinden gelenin fazlasını yapıyordu fakat o da anlayamıyordu kimi zaman ablasının garip hallerini. Kendi dünyasında herkesin daha mutlu olacağını, bir fazlalık olduğunu düşünüyordu Nihan. Durumu öğrenen arkadaşının yanına gidecekti bir süreliğine. Yalnız kalmaktan korkuyor ama en yakınlarından gelen tepkilere tahammül edemiyordu. Bu tahammül 7 yıl öncede tükenmişti fakat o zaman bir dönüş umuduyla, onu anlayacakları umuduyla gidiyordu. İlk gidişinde kızgındı, şimdiyse kırgın...
Zamanla bütün kızgınlıkların pişmanlığa dönüştüğüne şahit olmuştu; ama kırgınlıklar, insanın boğazına düğümlenenler, söylenemeyenler, beklentiler... Bunlar yavaş yavaş zehirlerdi insanı, ama bu durumdan da bir kurtuluş vardı: Unutmak, hayatın getirdiklerine odaklanmak, elden çıkanlara hayıflanmamak. Dile kolay tabi ki, işin rengi her zaman böyle değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat Nehri
ChickLitBir yolculuk sırasında, camdan dışarı bakarak manzarayı seyreden; sonrasında kitabına gömülen insanlar hayal ettim. Yolun sonunda buluşmak dileğiyle...