1

399 8 1
                                    

"Leydim. Kral sizi odasında bekliyor." Diyerek kapı aralığından bana bakan hizmetliye başımla bir onaylama verdim. Elimdeki tarağı masama bırakıp oturduğum yerden kalktım. Babamın beni ne için çağırdığını biliyordum. Sarayda sessiz dedikodular hızlı yayılırdı ve ben onlardan nasibimi almıştım. Sıkıntılı bir nefes verip kapıdan çıktım ve babamın odasına ilerledim bir kaç merdivenin sonunda büyük çalışma odasının kapısını tıklayarak içeri girdim.

"Baba? Beni çağırmışsın." Diyerek elbisemin eteklerini toplayıp kapıyı kapattım.

"Otur lütfen Elena" diyerek gözlüklerini masasının üstüne bıraktı. Gidip işaret ettiği yere oturdum. Birşey demeyerek yüzüne baktığımda sıkıntılı bir şekilde nefes verdi.

"Bildiğinin farkındayım Elena. Kuzey imparatoru seni oğlu Prens Arthur ile evlendirmek istiyor. Bu senin de bildiğin gibi-"

"Ülkemizin ve geleceğimizin iyiliği için büyük bir fırsat." Diyerek sözünü tamamladığımda acı bir şekilde güldüm. Kahkaham babamın yüzünü iyice soldururken gözlerim yaşardı. Ülkemizin geleceği için zorla evlendirilecektim. Şuan ne kadar rızamı almaya çalışsalarda sonuç ne olursa olsun aynıydı fakat ben son raddeye kadar direnecektim.

"Ülken için benim duygularımı ve arzularımı hiçe sayacaksın?" Diye bağırdığımda yüzü ifadesizleşti.

"Böyle düşünme. Prens Arthur çok iyi bir gençtir." Sinirle güldüm.

"Ben onun peşinde dolanan leydilerden değilim. Bunun farkında mısın?" Diye bağırarak ayağa kalktığımda kaşları çatıldı.

"Elena kendine gel."

"İstemiyorum. Beni duyuyor musun baba ölürüm de onunla evlenmem. Ölürüm de." Eteklerimi toplayıp hışımla arkamı döndüm.

Babam arkamdan gür sesiyle bağırdı.

"Saçmalamayı ve bencilliği kes artık! İki gün sonra buraya gelecekler ve ben senin ağzından böyle saçmalıklar duymayacağım." Dediğinde yüzüne bile bakmadan kapıyı çarparak çıktım. Göz yaşlarım yanaklarımı hızlı hızlı ıslatırken tek yapabildiğim hıçkırmaktı.
-
Ertesi gün saraydaki tüm kuralları hiçe sayarak yemeklere inmedim. Onun dışında kalan zamanlarımda ise odamda durup babama rastladığım yerlerde  hışımla terk ettim. Bir umut bana acıyacağını umuyordum. Bugün ise çok değerli misafirlerimiz geliyordu. Sabah kahvaltısına inmesem dahi şimdi öğle yemeğine katılmak için hazırlanıyordum. Bu gerekliydi.

Lola korsemin iplerini daha da sıktığında kesik bir nefes verdim. Lanet olası nefesimi kesiyordu.

"Ölüyorum Lola!" Dediğimde gülüp

"İşte bitti efendim" Diyerek elbiseminde iplerini bağladı. Zümrüt yeşili elbisemi giyip koyu kahve saçlarımı prenses örgüsü yapmıştım. Beyaz tenim bir kaç gündür olduğu gibi soluk kalmıştı. Kendimi beğendirmek adına renk sürmemiştim. Kapı tıklatılıp içeri Carly girdiğinde aynada kendime son kez baktım. Lola buradaki hem en iyi arkadaşım hemde özel hizmetçimdi. Carly ise baş hizmetçimizdi.

"Efendim, babanız sizin yemeğe inmenizi istedi." Gözlerimi yumup sakin kalmaya çalıştım.

"Geliyorum." Diyerek sert bir üslupla başımdan savdım. Lola bana buruk gözlerle baktığında yutkundum. Benim için endişeleniyordu.

"Herşey güzel olacak Elena her ne olursa olsun." Diyerek gülümsediğinde ona sarılarak gözlerimin dolmasını engellemeye çalıştım. Zaten genel olarak ağlamaktan kıpkırmızıydılar. Şimdi de kan çanağı gibi olduklarına emindim ama pek umurumda değildi. Ne kadar isteksiz olduğumu görsünler istiyordum.

"İnmem gerek" diyerek ayrıldığımda bana gülümseyip önden kapımı açıp benimle dışarı çıktı. O üst katta kalırken ben yemek masasına gitmek için merdivenleri inmeye başladım. Uyuşuk adımlarla merdivenleri inerken son basamaklarda içeriye göz attım. Babam masanın bir ucunda otururken Kral Anthony diğer ucundaydı. Annem ve onun eşide onların yanlarında yerini alıyordu. Sevgili Prens (!) Arthur ve onun kardeşleri babalarının eteklerine doğru dizilmişlerdi. Benim çok sevgili ablam ve abim ise bu özel davet için saraya geri dönmüşlerdi. İkiside evliydi ve çocukları henüz yoktu. Aceleleri varmış gibi peşpeşe ve henüz çok yeni evlenmişlerdi. İkisinin de eşi burada değildi tam anlamıyla ailecek katılıyorduk. Merdivenleri bitirdiğimde herkesin bakışları çoktan beni bulmuştu. Topuklu ayakkabımın sesine dönmüş olmalılardı. Hiçbiriyle göz teması kurmadan abimin yanına geçip oturdum. Özür dilemem gerektiğinin farkındaydım fakat bu da pek umurumda değildi. Abim gergin yani yarı mutlu yarı sinirli bakışlarını bana çevirdiğinde şefkatle yumuşadı. Onun dışında Kralın ve prenslerin gözü de üzerimdeydi.

"Sonunda seninle tanışabildiğime çok sevindim Elena" diyerek canlı bir sesle konuştu Kral. Bakışlarım onu bulduğunda kırmızı gözlerimle irkilsede birşey demedi.

"Daha önce de görüşmüştük yanlış hatırlamıyorsam Kralım." Dediğimde abim elini masadaki elimin üstüne koydu. Bu onun beni güldürme veya dikkatli ol mesajı verme şekliydi. Şuan hangisi olduğuna kafa yormayacaktım. Bakışlarım karşımdaki Prense kaydığında onun Prens Arthurun ortanca kardeşi olduğunu gördüm. Zaten hepsi ondan küçüktü. En büyük veliaht oydu ve ben daha 17 yaşındaydım o ise 23. Bu fark iyice sinirlerimi oynatırken gözlerimin dolmasını engellemeye çalıştım. Kafamı çevirip babama baktığımda beni gözleriyle terbiyeli olmam için uyardı.

"Evet ama birebir tanışma fırsatı elde edemedik" Diye eklediğinde bakışlarım tekrar onu buldu. Kral bana gülümseyerek bakarken gözlerimi çekip diğer prenslere de baktım. Gözlerim Prens Arthurun kilerle çakıştığında kaşlarım çatıldı. Bana tuhaf bir şekilde bakarken içimin ürperdiğini hissettim. O ise hiç rahatsız olmadan bakışlarını üzerimde tutmaya devam etti.

"Daha iyi bir zamanda, daha iyi bir nedenle karşılaşmayı arzu ederdim Kralım" dediğimde çatalın masaya sert bir şekilde konulmasıyla hepimizin bakışları babama döndü. Babam bana sert bakışlar yollarken çenemi kapatıp  sandalyemi geri ittirdim. Hiç dokunmadığım yemeğim bana göz kırparken

"Kendimi iyi hissetmiyorum. İzninizle." Diyerek masadan ayrıldım. Hızlı adımlarla büyük bahçe kapısına ilerlerken babamın arkamdan "Elena!" Diye bağırışını umursamadım. Yaptığımın her iki tarafada çok büyük saygısızlık olduğunun farkında olsamda pişman değildim. Yalan söyleyecek halim yoktu ne yazık ki. Hızlı adımlarım beni gölete kadar götürdü. Yakınımdaki ilk ağacın dibine çöküp dizlerimi göğsüme çekerek başımı yasladım. Aradan geçen sessiz dakikaların ardından yaklaşan ayak seslerini duyduğumda başımı kaldırmadan söylendim.

"Azarlamaya geldiysen aynı hızla geri dönmeni tavsiye ediyorum abi"

Abimin beni ittirip başımı kaldırmasını beklesemde onun yerine bana yabancı ve asla beklemediğim alaylı bir ses kulaklarıma doldu.

"Azarlamak mı? Hayır henüz değil müstakbel karıcığım."

-------

Merhaba yeni bölümde görüşmek üzereee!

Bu arada multimedia küçük gölet.

Prenses ElenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin