10

89 6 0
                                    

Ertesi sabah bu sefer Arthur beni erken saatlerde uyandırdı. İlkten intikam aldığını düşünüp söylenmiştim ama sonra bana elbise dikimi için kadınların geleceğini söylemişti. Zor bela yataktan çıkıp banyoda işlerimi hallettim. Üzerime günlük bir elbise geçirip saçlarımı topladım. Aynada kendimi süzerken gözüme takılan güzel kokulardan da elime alıp sürdüğümde etrafa yayılan koku hoşuma gitmişti. Hiç koku kullanmazdım o yüzden farklılık güzel gelmişti. Giyinme odasından çıkıp odaya geçtim. Yerde Arthurun çamaşırları öylece duruyordu. İyi ki giyinme odamız vardı. Yoksa hep çamaşırları böyle ortalıkta dururdu! Gözlerimi devirip eşyalarını yerden alıp giyinme odasına bıraktım ardından da odadan çıkıp kahvaltıya indim.

"Günaydın Elizabeth" Kraliçenin sesiyle gülümseyip " Günaydın majesteleri " dedim. Herkesle kısa bir günaydın merasiminden sonra yemeğe başladık. Yine her şeyden hunharca almayıp azar azar yiyordum. Bakışlarım masadakilere kaydığında gözlerim Arthur ile kesişti. Kaşlarını çatıp bana baktığında ona ne oldu dercesine baktım. Gözleriyle önümü işaret ettiğinde lütfen açıkta bir yerim olmasın diye dualar etmeye başladım. Hemen ardından anladım ki tabağımı işaret ediyordu. Omuz silktim. Bir daha da yemek bitene kadar kafamı kaldırmadım. Yemek yenip herkes masadan kalkmaya başladığında zaten kuş kadar olan yemeğimi çoktan bitirmiştim. Ayağa kalkıp Arthura baktığımda onunda ayaklandığını gördüm.

"Elizabeth istersen sen odana çık birazdan gelirler " Kraliçenin sesiyle ona dönüp başımla onayladım. Yavaş adımlarla merdivenleri çıkmaya başladığımda Arthur bana yetişti

"Neden yemiyorsun?" dedi. Omuz silktim.

"İştahım yok" diye palavra attığımda inanmadığını biliyordum.

"Saçmalıyorsun El." dediğinde bakışlarımı ona çevirdim.

"Nereye geliyorsun?" diye sordum. Gözlerini devirip "Konuyu değiştirme. Annemle bunu konuştuk rahat rahat istediğin kadar ye" dedi.

"Yiyorum zaten"

"Elizabeth"

"Ay iyi be" diye çemkirdiğim sırada odaya gelmiştik kapıyı açıp içeri girdim. Arthur kapı eşiğinde durmuş bana bakıyordu.

"Ben çocukların yanına gidiyorum. Sen zaten ne renk ve hangi kumaşı tercih etmemen gerektiğini biliyorsun." diye sırıtıp göz kırpıtığında yatağın üzerindeki küçük yastığa uzanıp ona fırlattım. Gülerek kaçtı.

"Arthur!"

"Tamam tamam. Ben gidiyorum" dedi ve topukları üzerinde dönerek uzaklaşmaya başladı.

-

Terzi kadın ve yardımcıları geleli yarım saat olmuştu ve ben yarım saat odanın ortasında heykel gibi durmak zorunda kalmıştım.

"Prenses kolunuzu biraz daha kaldırın lütfen " terzinin aksanlı sesiyle gözlerimi devirip kolumu biraz daha kaldırdım.

"Ne kadar kaldı?"

"Çok az kaldı Prenses lütfen duruşunuzu bozmayın." dediğini yaptım. Ben ortada öylece dikilirken kapı açıldı ve içeriye Kraliçe girdi. Bakışları beğeniyle üzerimi süzerken bana dönüp gülümsedi.

"Çok güzel bir seçim. Senin zevkli biri olduğunu biliyordum Elizabeth" diyerek karşıma geçti.

"Teşekkür ederim Kraliçem" diyip gülümsedim. Daha sonra Terzi bir kaç ufak dokunuş daha yapıp beni azat etti. Yorgunlukla kollarımı indirip yatağın üzerine bıraktığım sabahlığı hızla üzerime geçirdim. Oğlu kılıklı kraliçe ise hiç çekinmeden şöyle bir süzdü beni. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Sabahlığım diğerlerinin aksine kısaydı. Mini edepsiz bir elbise giyiyor gibiydim. Öyle ya böyle anlarda illa ki olmaması gereken bir şey olurdu. Ben tam işte bu sahne o sahne diye içimden geçirirken kapı aralandı. İçeri kambersiz düğün olmaz dercesine terli, ilk 1-2-3-4 düğmesi açılmış saçları dağılmış hâlâ kapının önünden geçen Jack ile laf dalışı eden bir Arthur girdi. Kraliçeyle kısa bir an bakışlarımız çakıştığında gözlerimi kaçırdım. Şimdi kaçar gibi giysi odasına kaçsam 'niye kaçıyor' diye bir düşünürdü. O düşünce onu bu düşünce bunu kovaladı derken konu oğluyla benim mahremiyetimize illa gelirdi. O yüzden çok zeki eşimin kapıdan girişini izledim. Bakışları arkasından odaya dönüp beni gördüğünde hızla içeri girip kapıyı kapattı.

Prenses ElenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin