Gece saraydakiler odasına çekilene kadar herşey normalmiş gibi ailemle geçirdiğim vakitlerin ardından herkes odasına çekildi. Uyumalarını beklediğim bir kaç saatin ardından ise saraydan olabildiğince sessizce çıktım. Hızlı adımlarla muhafızlara görünmemeye çalışarak arka tarafa, atların bulunduğu alana geldim. Küçük yaşta abimle birlikte at binmeyi öğrenmiştim. Ablam daha çok cicili bicili şeylere ilgi duyduğundan teşebbüs dahi etmemişti. Arka taraflara sessizce ilerleyip gece kadar siyah atıma ulaştım. İsmi gibi gece rengiydi. Beni görünce kişnemesin diye elimi başının üstüne koyup sakin kalmasını sağladım. Yeteri kadar vakit kaybedip atımın üzerine bindim. Arka taraflar daha sakin olduğu için pek muhafız olmazdı. Atımı yürütüp ormana yaklaştığımda hızımı arttırdım. Başımı örten pelerin dalgalanarak sallandığında yarını düşündüm. Beni sarayda bulamadıklarında iki krallıkta da yer yerinden oynayacaktı. Hınzırca sırıtıp hızımı arttırdım. Ağaçların arasında sarsılarak uzun bir süre ilerledik nerede olduğumu bilemeyecek noktaya geldiğimde Gecenin iplerini çekerek yavaşlattım. Etrafıma bakarak etrafımda döndüm. Biraz ilerimde kapısının önünde cılız bir ışık yanan kulübe vardı. Geceyi dışarda geçirme fikri pek cazip gelmediği için kulübenin ahırında sabahlama kararı aldım. Atı iyice kulübeye yaklaştırıp aşağı indim elim ne olur ne olmaz diye belime sakladığım hançeri yokladığında elime değen sert metalle güvenimi tazeleyip kapıyı çaldım. Kapı beklediğim bir kaç saniye içinde açılmadığında daha sert çaldım. İçeriden gelen homurtu ve tıkırtılar tokmağı bırakmamı sağladığında bir kaç adım geri çekildim. Kapı gıcırdayarak açıldı. İçeriden yaşlı bir adam çıktığında 'en azından yaşlı' diye içimden geçirerek gülümsedim.
"Sende kimsin?" Dediğinde pelerinimi indirip yüzümü görmesini sağladım. Gözleri yüzümle bulaştığında irkilip geriye çekildi.
"Prenses? Sizi buraya hangi rüzgar attı böyle?" Dediğinde derin bir nefes aldım.
"Bu gece için konaklayacağım bir yer lazım. Soru sormanı istemiyorum ve beni gördüğünü kimseye söylemeni de. Bu iyiliğin karşısında seni ödüllendireceğim" diyerek kuşağımdan küçük bir kese altın çıkardım. Gözleri kesede takılı kalıp ardından bana döndüğünde gülümsedi.
"Burada istediğiniz kadar kalabilirsiniz Prenses fakat altınlar sizinle kalsın. Bu yardımım bizlere yaptığın tüm iyiliklere ufak bir teşekkür olsun" diyerek beni içeri buyur etti. İçim minnettarlıkla kavrularak gülümsedim.
"Teşekkür ederim." Diyerek içeri girdim. O da atımı ahıra bağlayıp içeri geldi.
"İçeride küçük bir oda daha var orada kalabilirsiniz Prenses. Biraz eski bir yatak ama iş görür. Bana ihtiyacınız olursa ben hemen burada yatıyor olacağım. " dedi. Onu başımla onaylayıp görünürde iki oda olduğu halde neden salonda kaldığını sorgulamadım.
Gösterdiği yere girip kapıyı ardımdan kilitledim sonra içeride bulunan tek kişilik yatağa kıvrıldım. Yorgunluk ağır bastığında direnmekten vaz geçip gözlerimi yumdum.
--
Sabah uyandığımda tahminen güneş doğalı bir kaç saat olmuştu. Şuan saray hizmetlileri sofrayı kuruyordu ve henüz yokluğum fark edilmemişti. Hızlı yataktan kalkıp pelerinimi üzerime geçirdim. Odadan çıkıp koltukta uyuyan adama bir bakış attım. Uyanmamış olması benim için iyiydi hızlıca hareket edip kendimi dışarı attım. Ahıra doğru ilerleyip yerdeki samanları yiyen atımın yanına gittim."Yolculuk için hazır mısın night?" Diyerek yanına bıraktığım erzak çantamı sırtlandım. Ardından su içmesini bekleyip üzerine bindim.
"Deh!!" Diyerek iplerini savurarak ahırdan çıkıp yoluma devam ettim. Bir kaç günlük yolum vardı. Taşlığa gidip oradaki küçük kullanılmayan barakaya sığınacaktım. Beni orada bulmaları oldukça zordu. Yönümü sapmadan devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses Elena
Teen FictionBiraz yüzünü güldürüp, tatlı hayallere kapılmanızı umduğum bir hikayedir :) İyi okumalar.