Michael geri döneli iki gün olmuştu. Kalın hasır ipler hâlâ bileğimdeydi. Yeme içme gibi faaliyetler dışında yaptığım tek şey bileklerimi kurtarmaya çalışarak Prensi çıldırtmak olmuştu. Gerçi onların elinden yemek yemek veya su içmek istemiyordum fakat elim kolum bağlıyken Prensin 'yemezsen seni öperim ve senin tek yapabileceğin aptalca bileklerine zarar etmek olur' tehdidini baya ciddiye alıyordum. Onunla evlenme düşüncesine katlanamazken onunla öpüşme düşüncesi başıma ağrılar sokuyordu. Kapıdan gelen gıcırtıyla o tarafa döndüm. Prens elinde tepsiyle kahvaltımı getirmişti. Daha sabahın çok erken saatleriydi bugün yola çıkıyorduk ve Prens tahminimden çok daha hızlı iyileşmişti.
"Günaydın Prenses." diyerek kahvaltıyı yattığım yatağın ayak ucuna bırakıp perdeleri araladı.
Cevap vermeyerek acıyan gözlerimi kısıp çevirdim. Döner dönmez evleneceğimiz düşüncesi kafama yerleştiğinden beridir gözüme uyku girmiyordu. Prens işini bitirip yanıma geldi. Tepsiyi kucağına alıp yanıma oturdu ve gözlerime baktı. Kırmızı gözlerime uzun bir süre baktı. O an ne düşündüğünü delicesine merak ettim. Ona sormak istediğim çok şey vardı. Önceliğim neden benimle evlenmek istemesiydi.
"Bunu kendine neden yapıyorsun?" diye sordu sakin ama keskin bir ses tonuyla. Yemyeşil gözleri çakmak çakmak olmuştu. Gözlerimi gözlerinden çektim. Kaçışımın olmadığını biliyordum, evlenecektik ve ben buna karşı birşey yapamadığım düşüncesiyle deliye dönüyordum. Bazen de evlenirsek evlenelim en azından tutsak gibi yaşamam diyordum.
Bir anda kuru boğazım yüzünden çatallı çıkan bir sesle
"Seninle evleneceğim" dedim. Kafam o kadar doluydu ki bunu neden ve nasıl söylediğimi bilmiyordum. Oluruna bırakmamıştım elbet bu kesindi. Evlenecektim her ne kadar istemesemde veya istesemde.
Yüzü şaşkınlık dalgasıyla yumuşadı. Kaşları havaya kalktığında yüz ifadesine istemeden gülümsedim. Gözleri yavaşça kıvrılan dudağıma kaydığında gülümsememi toparladım.Yine de dudaklarımda fazla oyalanan gözleri bana tuhaf hissettirmişti. Yavaşça gözlerime doğru tırmandı.
"Isabel iyi misin?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım.
"Evet. Duydun. Seninle evleneceğim fakat asla seninle birlikte olmayacağım asla seni sevmeyeceğim asla tam anlamıyla karın olmayacağım. Bu sadece senin ve benim ailemin istekli bir evlilik olduğunu sandığı sözde bir evlilik olacak. Umarım beni duyuyorsundur" diyerek arkama yaslandım.
Asi çehresi sinirle seyirdi. Ormanlarında kıpraşan alevleri burdan görebiliyordum.
"Sana zaman tanıdım Prenses ve sen kaçtın. Artık kaçamayacağını anladığını umuyorum. Sen evliliğimizi istediğin gibi adlandırabilirsin fakat ben sevgili karımdan istediğim herşeyi tek tek alacağım." diyerek elini bana uzatıp işaret parmağını kalbimin üstüne bastırdı.
"Burası da dahil." kendimi iyice geri çekerek ondan uzaklaştım. O ise bunu umursamamış tepsiye dönmüştü.
"Şimdi güzelce kahvaltını yap. Yoksa istediklerimi düğünden önce almaya başlayacağım müstakbel kraliçem." diyerek yamuk bir sırıtış sergileyip önüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı.
◇◇◇◇◇◇
Kraliyet faytonlarında yerimi aldım. Sevgili müstakbel eşim (!) bana güvenmediği için bileklerimi hâlâ çözmemişti. Günler süren yolculuğun sonunda saraya varmıştık. Prens beni elleriyle odama çıkartıp yatağıma bırakmıştı. Bu esnada hizmetliler etrafta dört dönüyor annemler endişeyle hakkımda bilgi ediniyordu.
Odama doluşan yardımcılara dönerek
"dışarı çıkın." diye buyurdum. Başım çatlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses Elena
Teen FictionBiraz yüzünü güldürüp, tatlı hayallere kapılmanızı umduğum bir hikayedir :) İyi okumalar.