Sadece bir saç

68 6 3
                                    


Pencereden süzülen güneş bedenimde oynaşırken, yüzüm gölgede kalmış, saçlarım ışık çemberine dönüşmüştü. Bekliyordum.

Yatağımdan çıkabilmek için saatin 7'ye gelmesini bekliyordum. Annem hep saat 7'de güne başlamanın ideal olduğunu söylerdi. O gittiğinden beri her sabah saat 7'de yataktan çıkıyordum.

Komidinin üzerinde duran karpuz dilimi şeklindeki dijital saate gözlerimi diktim. 6:57.

İçimden saymaya başladım.

180, 179, 178, 176, 175, 174, 173, 172, 171...

12, 11, 10 yatakta doğruldum. 8,7,6 yatağın kenarından bacaklarımı sarkıttım. 3, 2, 1 yere basıp ayağa kalktım. 7:00.

Adım Elis. 18 yaşındayım. Karpuz yemekten hoşlanırım. Tenim ve saçlarım şeftali gibi kokar. 13 sayısının uğursuzluğuna inanırım. Kaldırımda kırmızı taşlara basmadan yürürüm. Yol kenarındaki lambaları ve direkleri sayarım. Eve sağ ayakla girer, sol ayakla çıkarım. Kitaplarımı alfabetik sıraya; kıyafetlerimi koyu renkten açık renge göre sıralar ve yerleştiririm. Küçük ayrıntılara dikkat eder ve önem veririm.

Yamuk duran çerceveyi düzeltirim. Yamuk duran halıyı ve ipliklerini düzeltirim. Yamuk duran duvar saatini düzeltirim. Yamuk duran şeyleri düzeltirim.

Biriyle tokalaştıktan sonra ellerimi dezenfekte ederim. Yabancı bir nesneye dokunduktan sonra ellerimi dezenfekte ederim. Kirlendiklerini düşünürsem ellerimi dezenfekte ederim. Ellerimi çok sık dezenfekte ederim.

Odamın penceresini kapattığıma emin olamadığımda onu defalarca kontrol ederim. Musluğu iyi sıktığıma emin olamadığımda onu defalarca kontrol ederim. Maili doğru adrese gönderdiğime emin olamadığımda onu defalarca kontrol ederim. Emin olamadığım her şeyi emin olana kadar defalarca kontrol ederim.

Takıntıları olan bir insanım bunun farkındayım. Ama onları yapmak zorunda hissediyorum. Sınavda 13 numaralı soruları çözersem başarısız olacağımı düşünüyorum. Kaldırımda kırmızı taşlara basarsam kayıp düşeceğimi düşünüyorum. Duvardaki çerceveyi düzeltmezsem asla konsantre olamıyorum. Ellerimi dezenfekte etmezsem her yerim kaşınıyor. Sanki mikroplar ellerimden bütün vücuduma yayılıyormuş gibi hissediyorum. Pencereyi kapatamazsam eve bir hırsızın girip heryeri altüst edeceğini düşünüyorum. Musluğu iyi sıkamazsam evi su basacağını ve boğulacağımı düşünüyorum. Maili yanlışlıkla bir seri katile gönderirsem peşime düşüp beni öldüreceğini düşünüyorum. Düşünüyorum. Sürekli düşünüyorum. Sürekli kötü ihtimali düşünüp ona göre hareket ediyorum. Düşüncelerim beni ve hayatımı ele geçirmiş durumda.

Obsesif kompulsif bozukluk. Bu kadar şeyi işte sadece bu üç kelime tanımlıyor.

14 yaşındaydım. Annemi kaybedeli 4 ay olmuştu. Belime kadar uzanan sapsarı saçlarım vardı. Anneme benzeyebilmek için saçlarımı kesmiştim. Gözümü bile kırpmadan çok sevdiğim saçlarımı kesmiştim. Aynaya baktığımda ona bir gram bile benzemediğimi gördüm. Onun kadar güzel olmadığımı gördüm. Elime ne geçerse aynaya fırlattım. Etrafa saçılan cam kırıkları bedenimi kanatıyordu. Bir gram bile acı hissetmiyordum. Kırıkların ARASSSSına bayıldığımı hatırlıyorum. Daha sonrasında böyle bir hayata kavuştum. Tamamiyle cehennem olan bir hayat. Takıntılarım o günden sonra baş göstermeye ve giderek artmaya başladı. Psikoloğum Doktor Fırat Çelik bana obsesif kompulsif bozukluk teşhisi koymuştu. Hastalık bir travma sonucu oluşuyormuş bu travmanın tetikleyicisinin annemin ölümüne bağlı olarak ölüm korkusu olduğunu Fırat bey babama söylerken duymuştum. Haklıydı. Kendime gelecek zararlara engel olmaya çalışarak başlamıştı takıntılarım. Ama sonrasında ise bana zarar vermekle hiç ilgisi olmayan şeyleri de takıntı edinmeye başlamıştım.

DUVARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin