Dün uzun zamandır ik defa sinir krizi geçirmiştim. Belki stresten belki açlıktan. Bilmiyorum ama olmuştu işte. Bugün okuldan sonra Fırat beyle randevum vardı. Randevunun konusu belli. Müdür babamı aramıştır babam da Fırat beyi. Onun da haberi vardır olanlardan.
Saat yedi olunca yataktan çıktım. El yüz yıkama faslında her zamanki gibi çok oyalandım. Yüksek bel beyaz kotumu ve göbek üstü beyaz tişörtümü giydim. Saçlarımı açık bırakıp taradım. Şeftalili dudak kremimden sürdüm. Hiç makyaj yapmıyordum, ne okula giderken ne de başka bir yere giderken. Aynada kendimi inceledim, bunu pek sık yapmam. Düşüncelerimi duyacak kimsenin olmamasının rahatlığıyla makyajsız suratımla bile okuldaki çoğu kızdan güzel olduğumu düşündüm.
Kemikli beyaz bir yüzüm vardı. Mavi gözlerim ve uzun sarı kirpiklerim. Kavisli ve küçük burnum. Şeftali tonunda dolgun dudaklarım ve düzgün dizilmiş beyaz dişlerim. Fiziğimi de hesaba katarsak ortalamanın üstünde bir güzellikteydim. Düşüncelerimi benden başka kimsenin duymuyor olmasına birkez daha dua ettim. Biri bunları duysa egoist bir insan olduğumu düşünürdü. Egoist değilim hatta aşağılık kompleksim var.
Beyaz tenim çabuk tahriş olduğundan vücudumda açık kalan yerlere güneş kremi sürdüm. Ayakkabılarımı ayağıma geçirip akşamdan hazırladığım siyah çantamı aldım. Musluğu ve pencereleri birkaç kez kontrol ettim. Komidinin üzerindeki annemin fotoğrafının bulunduğu çerçeveyi düzeltip odadan çıktım.
Mutfağa indim. Buzdolabından suyumu ve dün akşamdan hazırladığım sandviçimi aldım. Tezgahın üstünden günlük sütlerden bir şişe alıp hepsini çantama koydum. Hatice hanım ortalıklarda gözükmüyordu. Geç kalmış olmalı. Mutfak kapısından bahçeye, bahçeden de dışarı çıktım.
Kırmızı kaldırım taşlarına basmamaya dikkat edip kaldırımın kenarındaki ağaçlara işaret parmağımla dokunup saymaya başladım. Dokun 1, dokun 2, dokun 3...
8. ağaçtan sonra sağa sola bakıp karşı yola geçtim.
Kırmızalara basmamayı ve ağaçlara dokunup saymayı sürdürüyordum. Dokun 9, dokun 10, dokun 11, dokun 12... Köşede kaldığı için bir pasta dilimi şeklinde olan pembe binanın olduğu sokaktan içeri döndüm.
Dokun 20, dokun 21, dokun 23... Ben oradan geçerken hep çiçeklerini suluyor olan adını bilmediğim bakkalcı amcaya günaydın dedim. Gülümseyerek 'günaydın kızım' dedi. Her ne kadar onu tanımasam da bu adamın bana gülümsemesi beni mutlu ediyordu. Yüzümdeki gülümseyle yoluma devam ettim.
Dokun 26, dokun 27. Yerimde durup koşan köpeğin karşı yoldan gazete alıp tekrar geri dönüp bir iki adım önümdeki eve girmesini bekledim
Dokun 28, dokun 29, dokun 30. Yaya geçidinin önünde durdum. Kırmızı yanıyordu. Bugün annesi ve korkutucu çocuk benden önce oraya varmışlardı. Kadın bana başıyla selam verip gülümsedi. Çocuk da her zamanki gibi dil çıkartıp değişik sesler çıkardı. Yeşil yandığında hızla karşıya geçip sola döndüm.
Dokun 34, dokun 35, dokun 36. Derin bir nefes alıp okul kapısından içeri girdim.
İlk ders biyolojiydi. Biyoloji laboratuvarına girdim. Sınıftakiler uzun saçlı sarışın bir çocuğun etrafına toplanmış gülüşüyorlardı. Bir adım daha attığımda çocuğun benim taklidimi yapıyor olduğunu farkettim. Bunun içinde saç var diye bağırıp elindeki kitabı sıraya vuruyordu. Gerizekalılar. Hiç şaşırmamıştım. Ne beklersin ki bu olayı ciddiye alıp bana neyim olduğunu iyi olup olmadığımı sormalarını mı? Ah! Tabi ki hayır.
Geldiğimi farketmeleri için çantamı sertçe masaya bıraktım. İstediğimden daha sert bırakmış olmalıyım ki bütün sınıf sessizliğe büründü. Taklitler ve gülüşmeler kesilmişti. Sıramı ıslak mendille temizleyip yerime oturdum. Arkamı dönmedim ama sandalyelerin çekilme sesleriyle kalabalığın dağılıp herkesin yerlerine oturduğunu anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
Romance"Lütfen kurtar beni bu histen artık hiçbir şeyi düşünmek istemiyorum sadece seni düşünmek istiyorum." Dünyaya olan korkumdan etrafıma ördüğüm duvarın yıkıldığını hissediyordum. Duvarı oluşturan tuğlalar tek tek parçalara ayrılıyordu. Ve ben kendimi...