Bütün haftasonumu Fuat'tan nefret ederek geçirmiştim. Beni tanımıyordu. Hakkımda bildiği tek şey okuldaki herkesin de bildiği gibi 'deli(!)' olmamdı büyük ihtimalle. Bana böyle bir ithamda bulunmaya hakkı yoktu. Fuat'la değil birlikte ödev yapmak aynı sınıfta hatta aynı okulda bile bulunmak istemiyordum. Bu yüzden bugün okula girer girmez danışmaya gidip biyoloji sınıfımı değiştirecektim.
Beyaz bol atletimi boynumdan geçirip giydim. Beyaz ince kumaşlı ucunda danteller olan salaş şortumu dolaptan çıkarıp giydim. Komidinin üzerindeki sandıktan filli kolyemi çıkartıp boynuma taktım. Dolabımın alt rafından parmak arası kahverengi sandaletlerimi alıp ayağıma geçirdim. Yatağımın üzerinden dün hazırladığım krem rengi kol çantamı ve kahverengi gözlüklerimi aldım. Penceremi kilitleyip üç defa kilitleyip kontrol ettikten sonra odamdan çıktım.
Mutfağa geçtim.
"Hatice hanım portakal sıkar mısınız?" dedim.
"Tabi sıkıyorum tatlım." diyip dolaptan portakal çıkardı. Ben de dün akşam yaptığım bezelyeli tavuk salatasını dolaptan çıkartıp çantama koydum.
4 dakika sonra Hatice hanımın hazırladığı portakal suyu şişesini alıp evden çıktım.
Ağaçları sayarak ve gri kaldırım taşlarına basarak hergün geçtiğim yollardan Fuat'la karşılaşmamak için hızlıca geçtim. Okula girer girmez danışmaya girdim.
Danışmaya girdiğimde Fuat danışmadaki kadınla tartışıyordu.
"Ne demek değişiklik yapamıyorsunuz ya!?"
"Beyefendi sınıf listeleri senenin başında belli oluyor herhangi bir değişiklik yapmak mümkün değil!"
Demek o da benimle aynı şeyleri düşünüyordu. Şu hale bak hem suçlu hem güçlü.
O kadın değişiklik yapmak mümkün değil mi dedi? Olamaz!
Fuat kadınla tartışmayı kesip beni farkettiğinde ters ters suratıma bakıp hızlıca danışmadan çıktı. O hödük öyle sert dille konuşursa tabi yapmazlar ben şimdi tatlı dilimle nasıl halledeceğim görün.
"Pardon hanımefendi ben sınıf değiştirmek istiyordum."
"Sınıf değişikliği yapamıyoruz!" diye kükredi. Fuatla ne kadar kibar konuşuyordu bana gelince hayvanlaşma sırası kadına geçmişti. Bir şey demeden danışmadan çıktım.
Sekizinci ders biyoloji olduğundan 7 dersin olabildiğince yavaş geçmesini diledim. Ama sanki danışmadan çıkmamdan üç dakika sonra biyoloji sınıfa girmişim gibi bir hızla işledi her şey.
Sınıfa girdim. Öğretmen masasının önündeki sıramı hızla temizleyip oturdum. Sınıfta göz gezdirdim. Fuat her zamanki gibi gelmemişti tabi ki. Kapının tok kapanma sesiyle Orhan Hoca'nın sınıfa girdiğini anladım. Günaydın diyip yerine oturdu. Ardından çok sevdiği cam fanusun içine bir poşetten suyuyla birlikte turuncu bir japon balığını boşalttı.
Bize dönüp söze başladı. "Tanıştırayım çocuklar bu Meryem" dedi eliyle fanusun içindeki balığı gösterirken.
Geçen hafta benim taklitimi yapan sarışın uzun saçlı çocuk. "Hocam bu edebiyatçı Meryem mi?" diyerek güldü bütün sınıf onunla birlikte kahkahalara boğulurken ben gülmemiştim. Orhan Hoca tek eliyle sıraya vurup öğrencileri susturdu.
Fuat kapıyı çalmadan içeri girdi. Arka sıralardan birine ilerliyordu ki Orhan Hoca "Fuat oraya değil eşinin yanına." diyip işaret parmağıyla yanımı gösterdi.
Fuat oflayarak yanıma otururken "Orhan bey ben Fuatla eş olmak istemiyorum." dedim. Tüm sınıf aralarındaki fısıldaşmaları kesip dikkat kesilmişti.
Fuat ayağa kalkıp "Asıl ben bununla eş olmak istemiyorum." dedi.
Ben de ayağa kalkıp "Benim adım 'bu' değil" diye bağırdım.
"Adının ne olduğunu biliyorum sadece ağzıma almak istemiyorum" diye bağırdığında tüm sınıf 'ooo' çekti. Ne kadar meraklılardı olaya
"Bir çocuktan farkın yok." diyip bağırdım çantamı sıradan hızlıca çektim. Çantamı çarpmamla yere düşüp kırılan fanusla tiz bir çığlık atıp üzerime su sıçramaması için geri çekildim.
Orhan Hoca "Meryeeeeeem!" diye bağırıp yere eğildi. Eline balığı alıp "Seni kurtaracağım aşkım! Ölmeyeceksin!" dedi balığa bakarken. Tüm sınıf kahkahalara boğulurken. Orhan hoca boşta kalan eliyle "Siz ikiniz buraları temizlemeden hiçbir yere gitmiyorsunuz." diye bizi gösterip bağırarak koşarak sınıftan çıktı.
Fuat "Hocam ben ne yaptım o sakar kırdı." diye arkasından bağırdı.
Sarışın uzun saçlı çocuk "Teşekkürler Elis" diyip diğerleriyle birlikte sınıftan çıktı. Dersi boşa çıkardığım için teşekkür ediyordu. Gerizekalı!
Herkes sınıftan çıktıktan sonra gözlüklü bir kız elinde iki süpürge ve kovayla gelip "Bunları Orhan Hoca gönderdi. Ona görünmeden okuldan çıkmayacakmışsınız. Yoksa dönem puanınıza 0 verirmiş." dedi. Elindekileri içeri bırakıp gitti.
"Hepsi senin suçun!" diye bağırdı.
"Çıkıp gidebilirsin. Ben temizlerim." dedim. Nefesini dışarı doğru üfleyip süpürgeyi eline aldı. Cam kırıklarını süpürmeye başladı.
Çantamdan bir çift eldiven çıkartıp ellerime geçirdim. Bir eldivenin ne zaman lazım olacağı belli olmaz her daim yanımda bir çift eldiven bulundururum. Paspası elime alıp suları silmeye başladım.
Hiç konuşmadan işlerimizi yapmayı sürdürüyorduk. Uzun bir süre sonra -bana uzun gelen aslında 5 dakika- Fuat elindeki süpürgeyi yere fırlattığında ona döndüm "Ne yapıyorsun sen işin daha bitmedi!" diye bağırdım. Bana yaklaşıyordu.
Yüzlerimiz arasında yaklaşık 10 santim kalacak kadar yaklaştı. Gözlerini gözlerime kilitleyip "Çok mu parası var?" dedi.
Sol yanağına indirdiğim okkalı tokatla kafası sağa dönmüştü. Hala Fırat amca ve benimle ilgili olan ithamlarına devam ediyor. Ne sanıyor beni para için kendimden 30 yaş büyük bir adamla birlikte olacağımı mı? Bu iğrenç.
Hiçbir şey söylemiyordum. Şu an ona bağırıp "Gerizekalı o benim psikoloğum ve benim için bir babadan farksız" falan demem gerekiyordu ama sadece susuyordum. Çünkü bilmeye hakkı yoktu. Hakkımdaki hiçbir şeyi öğrenmeye hakkı yoktu. O da beni tanımadan hakkımda konuşan insanlardan biriydi. Onu diğerlerinden ayıran tek özellik benim için iddia ettiği şey daha iğrenç bir şey olmasıydı. Diğerleri sadece deli olduğumu falan söyleyip duruyorlardı. Eğer diğerlerinin hakkımda hiçbir şey bilmeye hakkı yoksa Fuat'ın hiç hiç hiçbir şey bilmeye hakkı yoktu.
Boynundaki damarın kasıldığını görebiliyordum. Tokatın etkisiyle uyuşmuş olan çenesini gevşetti. Kafasını yavaşça bana çevirip tekrar gözlerimin içine bakmaya başladı.
"O bunak sana bunu hissettirebilir mi?" dedi. Ellerini belime koyup beni kendine sabitledi. Dudakları dudaklarımla buluştuğunda tuttuğum yaşlar gözlerimden süzüldü. Fuat sertçe alt dudağımı emerken ellerimle onu itmeye çalışıyordum. Dizimi erkekliğine geçirdiğimde ondan kurtulmuştum.
Elimin tersiyle ağzımı sertçe silip "Hayır, bunun gibi hissettiremezdi. Bundan daha iğrenç hissettiremezdi." ağladığım için titrek ve cılız çıkan sesimle bağırabildiğim kadar bağırmıştım.
Hızla biyoloji çıktım. Koridorları aşıp dışarı çıktım. Akan gözyaşlarımı elimin tersiyle silip yürümeye başladım. İnsanlar böyle travmatik şeyler yaşadığında koşarlar, koşabildikleri kadar koşarlar biliyorum ama ben koşmayı sevmiyorum. Ben düşmeyi sevmiyorum. Ama şu an koşmadan düştüğümü hissedebiliyordum düşebileceğim kadar dibe düşmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
Romantik"Lütfen kurtar beni bu histen artık hiçbir şeyi düşünmek istemiyorum sadece seni düşünmek istiyorum." Dünyaya olan korkumdan etrafıma ördüğüm duvarın yıkıldığını hissediyordum. Duvarı oluşturan tuğlalar tek tek parçalara ayrılıyordu. Ve ben kendimi...