Takırtı sesiyle gözlerimi kırpıştırarak açtım. Soğuk betonun üzerine örtülmüş bir pikenin üstünde yatıyordum. Kemiklerim bedenime batıyor canımı acıtıyordu. Olduğum yerde doğrulup etrafıma göz gezdirdim. Karanlıkta bir insan bedenini seçebiliyordum. Bana yaklaşmakta olan insan bedeni... Ellerimden destek alarak yerde kendimi geriye doğru sürüklemeye başladım. Sırtım beton duvara çarpınca gözlerimi kapattım.
"Öldür beni acı çekmek istemiyorum." belli belirsiz bir ses çıkardım. Beni neden şu ana kadar öldürmemişti ki zaten. Belki de amacı sadece benden faydalanmaktı. Üzerimde duran kıyafetlere bakılırsa bunun için uyanmamı beklemişti. Bunun olmasındansa ölmeyi tercih ederim.
Nefesini suratımda hissedebiliyordum. Gözlerimi daha da sıkarak bağırdım. "Öldürsene ne duruyorsun!"
Buz gibi eliyle yanağımı nazikçe okşadı. Eli yanağıma her dokunuşunda gözlerimi daha çok sıktım, sırtımı yasladığım duvara daha yaslayıp duvarın içinden geçip öbür tarafından çıkabilmeyi umdum. Nefes alıp verişim neredeyse duracak seviye yavaşlarken kalp atışlarım artmıştı.
Elimle yanağındaki elini tutup aşağı indirdim. "Sadece öldür beni." yalnız bana onun kadar yakın olabilen birinin duyabileceği bir ses tonuyla söylemiştim. Gözlerimi daha çok yumup duvara yaslandım. Elimdeki elini hareketlendirip elimi kavradı baş parmağıyla okşayıp "Elis korkma artık benim." dedi.
Gözlerim adeta yuvalarından fırlayacak şekilde açılmıştı. Bu tanıdık sese sahip olan tanıdık bir yüze bakıyordum.
"Fuat?"
Sanki dokunduğum şey onun eli değil de bir kormuşçasına hızla elimi elinden çektim. Geri çekilerek ayağa kalktı. Geri çekilmesiyle rahat bir nefes aldım.
Ona bir sürü soru sormak istiyordum. Neden bu inşaatta onunla bulunduğuma dair birkaç teorim vardı. Beni asıl öldürmek isteyen kişinin o adamlar değil de Fuat olduğuydu en kuvvetlisiydi.
"Beni öldürecek misin?"
"Hayır."
"Peki, bana zarar verecek misin?"
"Hayır."
"Beni o adamlardan mı kurtardın?" o adamlar derken yüzümü ekşitmiştim.
"Hayır."
"Bana ne yapacaksın Fuat?"
Sinirli bir şekilde "Elis orada ne işin vardı?!" dedi. Niye sinirlenmişti ki şimdi bu? Çok soru sormama mı kızmıştı acaba
"Telefonumu almaya gelmiştim."
"Ne yani beni mi takip ettin?" hala sinirliydi.
Bakışlarımı ondan kaçırıp yeri incelemeye başladım. Aa ne güzel bir beton(!)
Hızla üzerime eğilip omzumdan tuttu. O kadar çok sıkıyordu ki omzumun çoktan kırılmış olduğunu düşündüm.
"Eğer Mert orada olmasaydı sana ne olurdu biliyor musun?!" diye yüzüme doğru kükredi.
"Cevap ver biliyor musun?" gözlerini gözlerime kenetlemişti.
Sessinin şiddetini daha da arttırıp "Cevap ver Elis!"
Gözlerimi gözlerinden kaçırıp "Fuat beni korkutuyorsun." dedim. 3-4 saniye daha kolumu sıkmaya ve gözlerime bakmaya devam ettikten sonra üzerimden çekildi.
Duvara yaslı durdukça sırtımdaki kemikler bedenime daha çok batıyor gibiydi. Hafif iniltiyle elimden destek alıp ayağa kalktım. Ellerimin bu kirli betonla ne kadar süre temas ettiğini düşünüp yavaşça havaya kaldırırken onlara baktım. Ben bu kirli betonda boylu boyuna yatmıştım. Saçlarım, kıyafetim, tenim her yerim bu betonla temas etmişti. Bu düşünceler ile her yerim kaşınmaya başladı. Avuç içlerim, boynum, sırtım, saç diplerim.
Hızlı hızlı nefes alıp verirken ellerimden gözlerimi ayırmadan "Fuat çantam burada mı?" dedim telaşla.
"Sana orada neler olacaktı diyorum sen çantanı mı düşünüyorsun?"
"Fuat çantamı getir!" diye bağırdım.
Sesimdeki telaşı anlayıp hızlı adımlarla etrafa baktı. Gözlerimi ellerimden hala ayırmıyordum. Her yerim titriyor, kaşınıyordu. Terliyordum.
"Çantan burada yok Elis ne oldu?" dedi o da telaşlanmıştı.
"Su var mı burada?" nefes alıp verişlerim, titremem, terlemem, kaşıntı.. Hepsi daha da artmıştı.
Yerden pet şişeyi alıp yanıma geldi. "İyi misin?" dedi.
"Döker misin?" havada olan ellerimi ileri doğru uzattım. Dediğimi yapıp elime su döktü. Ellerimi sertçe ovaladım.
Hala kirli hissediyordum.
"Eve gitmem lazım." diyip hızla boş binadan çıktım. Fuat peşimden geldi. Atla işareti yapıp arabasını gösterdi.
Hızlıca evi tarif ettim. Çok uzak olmadığı için kısa sürede varmıştık. Ellerim hala havada olduğu için Fuat inip kapımı açmıştı. "Bana neler olduğunu anlatacak mısın Elis." dedi.
Arabadan indim. Hızla eve doğru ilerken "Benim için Mert'e teşekkür edersin. Kimse artık." diye bağırdım.
Dirseğimle zile basıp Hatice teyzenin kapıyı açmasını beklerken dışarıda soyundum. O kıyafetlerle eve giremezdim. Zaten etrafta görecek kimse de yoktu bahçemiz büyük ağaçlarla çevriliydi. İç çamaşırlarımla kaldığımda Hatice teyze kapıyı açtı
Ağzı o şeklini alırken "Elis bu halin ne?" dedi.
Cevap vermeden ayakkabılarımı da çıkartıp içeri girdim. Hızla banyoma girip küveti suyla doldurdum.
Annemin ölümünden sonra geçirdiğim en iğrenç günler arasında ilk üçe girmeyi hak kazanmış bir gündü bugün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
Romance"Lütfen kurtar beni bu histen artık hiçbir şeyi düşünmek istemiyorum sadece seni düşünmek istiyorum." Dünyaya olan korkumdan etrafıma ördüğüm duvarın yıkıldığını hissediyordum. Duvarı oluşturan tuğlalar tek tek parçalara ayrılıyordu. Ve ben kendimi...