Part 5

830 47 25
                                    

Dylan'ı Logan Lerman olarak hayal edebilirsiniz.

Hızlıca videoyu durdurup tekrar ona döndüm.

Yeşil göz. Kahverengi saç. Beyaz ten.

Tamam, beklediğim kesinlikle bu değildi.

Bu çocuk kim, yahu?

Onu baştan aşağı tekrar süzüp elimle balkona davet ettim. Gülümseyip ilerlemeye başladı. Yani şey, garip bakışlarıma ve aramızdaki kendini rahatlıkla belli eden yaş farkına rağmen onu açıkça incelememe karşılık eğri bir gülüş değil de, daha umursamaz bir şey. Çocuk buradaydı ama bildiğiniz takmıyordu beni.

Karşısındaki koltuğa geçip o manzaraya bakarken ben de -yine- onu incelemeye başladım. Başını yan tarafa çevirdiği için kulağının yanındaki haç dövmesi küçük bir umutla ben buradayım diye bağırıyordu. Iron Maiden baskılı tişörtü sokak serserisi görünümü verirken skinny pantolunun sardığı bacakları gözlerimin kendi bacaklarıma kaymasına sebep oluyordu. Ardından da bütün vücudumun kıskançlık denilen o gıcık şey tarafından feth edilmesine. Eee, son kısmı atlayabiliriz.

Birden kafasını bana çevirdi ve konuşmaya başladı. "Nashville, çok güzel değil mi?" Yaptığı tonlama sanki devamında bir şeyler gelecek gibi gösteriyordu, hoş olmayan bir şeyler. Direkt gözlerime bakıyor bir cevap bekliyordu.Bunu beklemiyordum, cidden.

"E-evet?" Ellerini balkon demirlerini koyup Nashville'in o hayran olduğum görüntüsüne döndü.

"Değil mi, bence de. En güzel anılarını burada yaşadıysan güzel.   Çocukluğundan beri odak noktasıysan güzel. Ailenin, hatta ailenden bile olmayanların göz bebeğiysen güzel. İnsanların gururuysan güzel. Uğruna tüm zamanların feda edilebileceği biriysen güzel. Yani, hiçbir şey yapmadığın halde sırf elinde olmadan onun sevmediği birine anne dediğin için babanın bütün sevgisini sana değil de bir yabancıya verdiği biri falan değilsen, her gün yaşadığın hayata lanet etmiyorsan güzel tabi, çok güzel." Ne diyor bu çocuk? Kendini bile hatırlamayan birine geçmişten kalma nefretini kusmak da ne demek? O an ne yaptığını, neyi amaçladığıni bilmiyordum. Ve itiraf etmek gerekirse bilmek de istemiyordum. Bilirsiniz, bazen insan başına gelecek kötü şeyleri anlar. Ve ondan kaçmaya çalışır. Bu da o nadir anlardan biriydi. İzlediğim videoda öğrendiğim kadarıyla, o hastane odasında girerken o doktora bakarken başıma gelecek şeyleri anladığım gibi o an da anlıyordum. Benim hatırlamadiğim ama çocuğun hafızasına kazıdığı bir şeyler vardı ve bu bir şekilde beni çok rahatsız edecekti. Tahmin etmek o kadar zor değildı. Ama bu dakikaları en az hasarla sonlandirmanin tek yolu yine konuşmaktan geçiyordu.

"Anlamadım? Daha açık konuş lütfen."  Sözlerimle beraber bir anda gözleri parladı, yüzüne alaycı bir gülümseme yerleşti. Ve ben hala korkuyordum. Çocuktan değil, söyleyeceklerinden de değil. Geçmişte yaptıklarımdan korkuyordum.

" Elbette anlamazsın, hatırlamazsın. Bayan Swift yine başardı, düşüş başlarken bir kaçış yolu buldu, bir anda her şeyi unuttu! O da unutmuştu biliyor musun, annemi ablamı beni unutmuştu! Ama hala derse başlayacağını söylüyordu, arayın Taylor'i gelsin diyordu." Tanrı aşkına ne diyor böyle, ne yaptım ben?

"İlk önce ablamdan büyük aşkını, sonra da annemden eşini. İnsanları çok üzdün Taylor, bizi çok üzdün."

Lanet olsun, hiçbir halt anlamıyordum. Yeter artık biri ne olduğunu anlatsın.

"Kimsin sen, ne istiyorsun?" Yüzü iyice acımasız bir ifadeye büründü. Oradan kurtulmak için neler vermezdim.

"Adım Dylan Rodriguez. Senin müzik benim de işkence hayatımın başlamasına sebep olan adamın oğluyum. David Rodriguez'ın oğlu."

Don't Let Me Forget || Taylor SwiftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin