Part 10

498 35 25
                                    

*Tatlı yorumlarından dolayı @Filiz13'e ithafen

"Taylor..." Kıpırdandım. "Taylooor, uyansana..." Evet, beni uykumdan uyandıran tam da bu sesti. Pamuk şeker tadındaki rüyamı katleden. Ve şu yastıkla boğma isteğine sebep olan.

Aklımdaki diğer bütün kan temalı düşünceleri de bir kenara ittim ve arkama döndüm. Onunla uğraşamazdım. Yarım bıraktığım bir uykum vardı.

"Yapacak çok işimiz var, hadi."

 Of, hiç mi kurtuluş yok senden?

"Git başımdan, Austin." 

Omuzlarımı sarsmaya başladı. Aman, bir bu eksikti zaten. "Gitsene ya, uğraşamam seninle." 

"Hadiiii!" Baktım kaçış yok, doğruldum ve ona döndüm.

"Ne var?" Kazandığı zaferle beraber sırıttı. "Sonunda uyanabildin. Bu ne ağır uyku böyle."

Gözlerimi kıstım. "Ne istiyorsun?" 

"Sana ihtiyacım var."  Vay be, bu lafı da duyduğuma göre durum vahim demekti. Ama şu an hiçbir şey bölünen uykumdan önemli değildi. Geri yattım. "İhtiyaçlarını sonraya sakla, uykum var. Uyanınca konuşuruz." 

Ofladığını duymamla beraber belimde bir çift el hissettim ve kendimi tekrar doğrulmuş bir şekilde buldum.

"Sonra olmaz," diye başladı. "Sana hazırlanman için kırk beş dakika veriyorum. Süren bitince odaya geleceğim ve ne şekilde olduğunu umursamadan işe koyulacağım."  Yataktan kalktı ve kapıya yöneldi.

"Ne işi, ne saçmalıyorsun sen ya?" dememle ayakları üzerinde geri döndü.

"Görürsün." Tekrar kapıya döndü.

"Ama, ya!"

Kapının kapanma sesini duyunca kendimi yatağa geri attım.

Neden bir günüm bile normal geçmiyordu ki?

***

Kapının tıklatılma sesiyle elimdeki allık fırçasını bıraktım ve “Gel” dedim.

Austin bıraktığı küçük aralıktan kafasını uzattı. İlk önce gözleriyle hazırlanıp hazırlanmadığımı kontrol ettikten sonra yanıma gelip memnun hafif bir tebessümle sordu. “Hazırsan çıkalım mı?”

Başımı sallayarak evet dedim ve kalkmam için yardımcı olmasına izin verdim. Elimi omzuna koydu ve koluyla belimi sardı. Ağırlımı ona verdikten sonra birkaç adım atmıştık ki çantamı almadığımı hatırlayarak onu durdurdum. “Austin, dur. Dolaptan çantamı alacağım.”

“Değneklerini almak için yukarı çıkacağım sonra zaten. Onu da o zaman alırım, kalsın şimdi”

“Peki.”

Sanırım bu, şimdiye kadar aramızda geçen en sakin diyalogdu.

Ve Austin’in de en sakin haliydi. Ciddiyim, zar zor konuşuyordu, o da birkaç kelime. Gülmüyordu, laf atmıyordu. Normal algılanamayacak kadar sakindi. Veya üzgün. Evet, üzgün. Kesin canı bir şeye sıkılmıştı. Anlamak o kadar da zor değildi.

Merdivenlere geldiğimizde sol elini cebinden çıkardı ve zaten belimde olan sağ eliyle kucağına alıp inmeye başladı.

“Bu neydi şimdi?”

 Yüzüme bakmadan cevapladı. “Ayağın alçılıyken merdivenlerden inemezsin.” Sesi yine üzüntü doluydu.

“Benden çok büyük bir şey isteyeceksin, değil mi? Bu kadar kibar davrandığına göre.”

Don't Let Me Forget || Taylor SwiftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin