Part 12

349 32 24
                                    

Bu, son bölüm.

Ama neyin sonu olduğunu öğrenmek için bölümün sonundaki açıklamaya bakın lütfen :D

Kendime verdiğim söz baştan kocaman bir hataydı. Her ne kadar unuttum diye kabul etmesem de, kendimi şartladım desem de, her seferinde inkâr etsem de; değiştiremediğim bir şey vardı. Anılarla ya da değil, yaşadığım sürece benim kalbim onundu.

 Ve vereceğim son nefese kadar da, ben onu koşulsuz sevecektim.

Ani bir cesaretle tekrar ona baktım. Ayağa kalkmıştı, ama hala arkası dönüktü. Tamamen hareketsizdi. Ona doğru yürümeye başladım. Ne yaptığım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Beynim devre dışı kalmış gibiydi. Biraz sonra neler olabileceğini kestiremiyordum. Açıkçası umurumda da değildi. 

Birkaç adım daha attım, tam arkasındaydım. Yavaşça elimi kaldırdım, ona dokunmak için. Ona sarılmak, hissetmek istiyordum. 

Yıldırım gibi aklıma düşen gerçekle elimi çektim. Yapamazdım. Bir şeyleri kendime bile daha yeni itiraf etmişken gözlerine bakamazdım. Ben bu kadar cesur biri değilim ki.

Yutkunup bir adım geri gittim. Ne istediğimi anlayamıyordum. Amacım neydi, bilmiyordum. Yani, gerçekten, ne ona dokunabiliyordum, bir şey söyleyebiliyordum, ne de buradan kaçabiliyordum.  Bu sefer gerçekten kafayı yemiştim sanırım. 

Ama yavaşça arkasına –bana- dönmek üzere olduğunu fark edince, muhtemelen çıkış yeri beynim olmayan bir kararla, birkaç saniye bile geçmeden koşmaya başladım. Kaçmaya. Ondan kaçmaya.

Bir iki dakika sonra kiliseden çıkınca ellerimi dizlerime dayayıp dinlenmeye başladım. Koşmak bana göre değildi, nefes nefese kalmıştım.

Ayak seslerini duyar duymaz daha dinlenemeden yola devam etmek zorunda kaldım. İçimden bir ses tüm bu koşma -kaçma- işini bırakmamı ve geri dönüp ona sarılmamı söylüyordu. Umursamadım. Her ne kadar bunu gerçekten istesem de, umursamadım. Yoluma devam ettim.

Ağaçlık kısma ulaşmamla bir güven gelmiş ve hareketlerim yavaşlamıştı. Durmamıştım, ama koşmayı da bırakmıştım. Küçük adımlar atıyor olsam da ilerledikçe ayaklarım ağırlığımı tartamaz olmuştu. 

Ayaklarım daha da yavaşlarken arkama baktım. Oradaydı. Durmuştu ve bana bakıyordu. Aramızdaki mesafe, eğer tekrar bana doğru gelirse ona yakalanmadan hızlanmam için yeterliydi. Kısa kısa ona bakarak yürüyordum.

Sonra yavaşladım... yavaşladım... ve durdum. Derin bir nefes alıp aniden ona döndüm. Dengesini korumakta zorlanıyordu. Bana bakıyordu, gözlerimin içine. Hafifçe gülümsedi. Gülümsemesi küçük bir çocuğunki kadar masumdu. Ama ona ait olamayacak kadar da özlem doluydu. O an, yanına gidip ona sarılmayı, saçlarını okşamayı ve seninleyim demeyi o kadar çok istedim ki. Seninim demeyi.

Bana doğru birkaç adım attı. Bense hareket edemedim.  Benim planım bu değildi ki. Yaklaştığında kaçacaktım. Peki öyleyse neden şimdi olduğum yere çakılıp kalmıştım? Beni tesiri altına alan bu şey de neydi?

Devam etmedi ama, kaldı öylece. Yüzündeki gülümseme silinmşti. Onun yerine acı çeken bir ifade çökmüştü gözlerine. Ne yapmak istediğini gerçekten bilmiyordum, sadece nefesimi tutmuş onu izliyordum. Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Sonra gözlerini tekrar açtı ve... sol elini bana uzattı. Tutmamı, yardım etmemi ister gibi. Sanki onu bir yerden... ne bileyim, bir şeyden kurtarmamı ister gibi.

Yanında olmak istiyordum, ona gitmek. Hiçbir şey olmamış gibi tekrar onunla olmak istiyordum. Ona doğru bir iki adım attım. Yüzüne kocaman bir gülümseme oturdu. Gözlerindeki mutluluk rahatlıkla okunabiliyordu. Eski günlerini, günlerimizi, yaşadığı her şeyden haberdar olan Taylor'ı istiyordu. Onunla olduğum zamanı. O anlara geri dönmek istiyordu. 

Don't Let Me Forget || Taylor SwiftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin