//5//

796 91 202
                                        

Sıcak bir duş sonrası odamda kimse yoktu.

Evet, Jimin'e kafa tutuşumun üzerinden bir gün geçmişti ve herif ortalıklarda yoktu. Gizemli biri olduğunu kabul ediyordum yine de merak etmekten kendimi alamıyordum. Hoseok ve Jungkook da yanıma uğramamıştı üstelik, haliyle ben de odamda, bir köşede kedi gibi büzüşüp kalmıştım. Dün, Jimin'in üzerine eğilmem ve çocuğu psikopat gibi tehdit edişimin ardından suratımın ortasına tam anlamıyla şak diyerek güzel bir tokat yemiştim, göt herifin eli gereğinden fazla ağırdı. Yani tamam, o da benim gibi güçlü falan olabilir de bir tokatla suratımın yamulması hiç beklemediğim bir şeydi sonuçta. Jimin ile birbirimize deli gibi bakıp durmuştuk sonra bir hamlesiyle suratım yana doğru savruldu, gerçi o an savrulan tek şey suratım değil aynı zamanda beynimdi ama manyakta nasıl bir deli kuvveti varsa saatlerce kendime gelememiştim.

Ne derler bilirsiniz, küçük ama işlevli. Jimin bu tanımın canlı profili resmen.

Her neyse. Sonuçta hala kendi odamda bir kedi gibi pusu kuruyordum. Jimin dünden beri bir kez olsun odaya gelmemişti. Merakımı yenilmek istemiyordum ama çocuk hayalet gibiydi, dün yediğim tokattan sonra oturduğum yerde salak gibi kalmış ve gülerek ne yaptığını sanıyorsun sen diyen Jimin'e boş bakışlar atmıştım, elim de sağ yanağımın üstünde kalıvermişti. Sonra gitti. Jimin, tek kelime dahi etmeden gitti ve ne bir daha odaya geldiğini gördüm ne de ondan bir haber aldım. Bir ara Jungkook kapıyı becererek içeri daldığında dilimin ucuna Jimin nerede demek gelmişti yine de susmuştum. Hatta onu gece bile bekledim yahu! Ama göt herif ortalıktan toz olup da uçmuştu sanki. Kısacası, Jimin radarıma takılmadı ve ben de sütünü dökmüş kediye döndüm resmen.

Düşüncelerime bir son vermek için uzandığım yatağımdan hışımla kalktım ve dolaptan bol, beyaz bir tişörtle siyah bir kot çıkardım. Üzerimi giyindiğimde ise talaşa dönmüş karamelin en açık tonunda nefes alan saçlarımı elimle taradım. Artık her şey son bulmalıydı. Dünden beri bir korkak misali odamda saklanmıştım ama bu böyle devam edemezdi. Dışarı çıktığım anda bana güleceklerini ve hatta alay konusu bile olacağımı biliyordum, Hoseok demişti bunu zaten. O yüzden hazırlıklıydım. Dışarı adımımı attığım saniyede bana laf atanlara kulak asmayacak ve hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım, ileri gidenlere de hadlerini bildirirdim elbette. Eh, sonuçta sonsuza kadar dilleri konuşmazdı sonuçta, değil mi?

Sonra odamdan çıktım. Bir anlığına gaza gelip çarptığım kapının oluşturduğu gürültüyle koridordakilerin hedefi ben oldum ama umursamadan yoluma devam ettim. Yurdun zemin katına inene kadar her şey normaldi, hiç kimse bana yargılayıcı ya da garipseyen gözlerle bakmamıştı, rahatlamıştım. Ama her zaman derim ya, nerede bolluk orada bokluk mevzusu benim de peşimi bırakmadı elbette. Yurt binasından çıktığım gibi bana alayla bakan gözler gördüm. Birkaç kişi tuhaf bakışlarla beni izliyor, bazıları ise suratıma bakarak gülüşüyordu.

Vuhu, ne ekşınlı hayatım var yahu.

Ve hey, ne güzel, bir grup ergenus da kahkahalarla çığlığımı taklit ediyordu. Gruptaki beyinsizlere baktım. Hepsinin de beyinden muaf gibi bir hali vardı ve davranışlarına bakarak bunu tescilledim. Bakışlarım zombileri bile diriltebilecek bir ruhsuzlukla gruptakilerin üzerinde gezindiğinde, içlerinden bir kız dil çıkardı. Anlaşılan birileri hâlâ çocukluğunu bırakamamış gibi görünüyordu. Vay be, daha ilk günlerde başıma bela aldım hocam, iyi mi.

Neyse ki yurt ve üniversite binaları yan yanaydı da kendimi terler içinde kafeteryaya postalayabildiğimde masaya çöreklenmiş dörtlüyü görebilmiştim.

Mavi kafalı, ölü diyerek adlandırdığım Seokjin, Hoseok ve bizim tavşan kılıklı.

Bana bunlar dün yaklaşma diyordu?

first prince lady, vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin