Episode 13: Bugatti

155 14 2
                                    


 "Ne demek elimizden kaçtı? Dört kişisiniz ve bu lanet olası adamı elinizden mi kaçırıyorsunuz?" Sinirden burnumdan soluyordum. Nasıl olur da Bieber hala hayatta kalabilirdi? Çıldırmak üzereydim. Onu elimle öldürmediğime ve işimi başkasına bıraktığıma pişman olmuştum. Kendi işimi başkalarına yaptırmaktan nefret ederdim ama bu lanet olası B planıydı. İşini tam orada, o sırada bitirmeliydim. Beyninin uçuşunu seyretmeliydim.

"Ama efendim-" İçlerinden biri hemen savunmaya geçmişti. Söyleyecekleri tek bir kelimeyi bile dinlemek istemiyordum. Bieber'ı öldüremedikleri için onları da ölesiye dövmek istiyordum. İşini yapamayan adamlardan tiksiniyordum.

"Beceriksizler! Canınızı seviyorsanız hemen terk edin burayı! Yoksa birazdan kafalarınız bedeninizden ayrılabilir!" Adamlar bir şey diyemeden giderken arkalarından bir küfür savurdum. Bieber'ı alt etmeme engel olan adamları nasıl olurda sağ bırakmıştım, bilmiyordum ama onlarla ilgilenecek enerjim yoktu. Bitkin ve sıkılmış hissediyordum. Burnumdan solumaya devam ederken içimdeki öfkenin kolay kolay dinmeyeceğinin farkındaydım.

"Tamam, sakin ol Angel." Bruce sırtıma dokunup beni sakinleştirmeye çalışırken elini ittim. Nefes alış verişim çok hızlıydı.

"Bana bulaşmayın yoksa daha büyük olay çıkacak," diyerek onu uyardım.

"Peki, nasıl istersen." dedi ve bahçeden geçerek eve girdi. Bahçede tek başıma kaldığımda salıncağa oturdum ve sıkıntıyla oflayarak nefesimi üfledim. Bir an önce ondan kurtulmam lazımdı ve galiba artık bu durum kişiselleşmeye başlamıştı. O pişkin herifin tek bir zerresinin bile bu topraklarda bulunması bile bana batıyordu. Sevgilisi için ne kadar üzülüp duygusallaştığı umurumda değildi. Kimseden farkı yoktu. Onun da en az benim kadar kalpsiz biri olduğunu hissetmiyordum, adım gibi biliyordum. İkimiz yer değişsek o da beni gözyaşıma bakmadan öldürürdü. Açıkçası bu bana verilen bir hediye olurdu. Yaşamaya cesareti, intihar etmeye yüreği olmayan bir zavallıydım, o kadar.

Bir süre yalnız kaldıktan sonra sıkılıp içeri girmeye karar verdim. Zaten sadece Bruce ve ben vardık. O da mutfakta oturmuş yemek yiyordu. Hala biriyle konuşmak istemediğimden salona geçtim ve televizyonu açtım. Film olan bir kanal bulunca kumandayı masanın üstüne bıraktım. Anlamsızca televizyona bakarken, Bruce geldi ve kumandayı alıp televizyonu kapattı.

"İzliyordum!" diye bağırsam da aldırmadan karşımdaki koltuğa oturdu. Dikkatle yüzümü inceledi.

"Derdin ne senin?" diye sordum ama bir cevap alamadım. Sıkıntıyla dudağımı yaladım ve kemirmeye başladım. Canımı sıkıyordu.

"İkimizde aklının televizyonda olmadığını biliyoruz." diyerek kestirip attı. Eliyle saçlarını hafifçe düzeltti.

"Bu seni ilgilendirmez." diye sert bir cevap vermeme rağmen yüz ifadesi değişmedi. Benim aksime oldukça sakindi ve bu beni daha da çok geriyordu. Gerçekten birilerini dövmeye ihtiyacım vardı.

"Sadece eğlenceli olabileceğini düşündüğüm bir şey önerecektim." Omuz silkti ve sözüne devam etmedi. Benim merak edip sormamı bekliyordu. Merakımı bana karşı bir silah gibi kullanıyordu.

"Söyle, ne söyleyeceksen!" Şu an en son umursayacağım şey Bruce'un bana trip atmasıydı.

"Bu akşam yarış varmış. Katılalım mı diyecektim." Ne diyeceğimi çok önemsiyormuş gibi beklenti içine girdi. Gitmeyi istediği her halinden belliydi. Bir kaşını kaldırarak bana bakıyordu.

"Neredeymiş?" Konuyu geçiştirmek için soru sormaya karar verdim. Yarışlar ne kadar eğlenceli olsa da kendimde katılacak enerjiyi bulamıyordum.

Wild Couple  ||  Justin BieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin