"Somurtmayı kes artık. Bütün gün, senin bu suratını izlemek zorunda değilim." uzun adam, yemekhanedeki masada oturan arkadaşlarının yanına sandalye çekip oturdu. Yemeğini önüne koydu.
"Rahatsız oluyorsan, başka yere oturabilirsin Hyung." Jiyong, önündeki yemeğini oynamaya devam ederken konuştu.
"Kes şunu." elindeki çatal bir anda alındığında başını kaldırdı. Gözlerinin altı morarmış, saçları dağınıktı. Günlerdir uyumuyor, bir şey yeyip içmiyordu.
"Şu haline bir bak," kısa adam, Jiyong'un saçlarını karıştırdı. Elinde tuttu çatalı masaya bıraktı.
"Banyo bile yapmıyorsun. Leş gibi oldun."
"Size ne? Ben yağlı saçlarım ile mutluyum." saçında gezen eli itti.
"Bugün yanına gideceğiz. Sende--"
"Ciddi misin, Daesung? Beni görmek bile istemiyor. Niye geleceğim?" gözlerinin dolduğunu hissedince, başını eğdi.
"Kimseyi görmek istemiyor, Jiyong. Onu suçlayabilir misin? Ailesini kaybetti. Üstüne bir de-- tekerlekli sandalyeye mahkum kaldı." Seunghyun sakin bir ses tonu ile konuştu. İki arkadaşı için de fazlasıyla üzülüyordu. Hepsi üzülüyordu. İki aydır, hayatları boka dönmüştü.
"Beni suçluyor--haksız da sayılmaz." adam elini alnına götürdü. Gözünden damlayan yaşı saklamaya çalıştı.
"Seni suçladığı filan yok. Saçma sapan--"
"O zaman,neden her gittiğimde beni kovuyor? Neden, yanında olmama izin vermiyor?" adam yaşlarını saklamaktan vazgeçti. Başını kaldırıp dolu gözleri ile arkadaşlarına baktı. Adamın bu hali herkesi mahvediyordu.
"Bizi de--" Youngbae'nin konuşmasına izin vermedi.
"Onu görmeye gittiğinizi biliyorum. Bana yalan söylemeyi kesin! Yardımcı filan olduğu yok!" oturduğu sandalyeyi itip yürümeye başladı. Yemekhanedeki herkes onları izliyordu ama adamın sikin de bile değildi.
Kendini dışarıya attığında, okulun arka tarafına doğru ilerlemeye başladı. Ne zaman canı sıkılsa buraya gelirdi. Kameralar burayı görmezdi.
O malum gün yaşanmadan önce, buraya Seungri ile gelirdi. Neler yaptıkları aklına geldikçe, gülümsemesine engel olmadı ama bu buruk bir gülümsemeydi. Cebindeki sigara paketini çıkardı. Bir dal alıp dudaklarına götürdü ve yaktı. Derin bir nefes çekti içine. Zehrin ciğerlerine dolmasını sağladı.
Jiyong önceden de sigara içerdi. Çok küçük yaşta başlamıştı. Seungri ile çıkmaya başladıktan sonra çocuğun bunu sevmediğini fark etti. Onu öpmeye çalıştığından yüzünü ekşitiriyordu ama geri çevirmiyordu. Adamı kırmak istemiyordu ama gerçekten hiç sevmiyordu. Jiyong bunu fark ettiği ilk an deli gibi gülmek istemişti. Çocuk o kadar tatlıydı ki... Tatlı olmak için filan uğraştığı yoktu. İstemeden tatlı oluyordu. Bu Jiyong'un ona aşık olmasının nedenlerinden sadece biriydi.
Jiyong bir süre sonra bu anlardan sıkılmaya başladı. Çocuğun onu isteyerek öpmesini istiyordu. Oda son çare bırakmaya karar verdi. Çok kolay olmamıştı. Hatta hayatının en zor günleriydi. Her an patlayacak bir bomba gibi geziyordu. Yapamayacağını düşündüğü bir gün çocuk gülerek yanına gelmiş ve onu öpmüştü. Yüzünde artık o ifade yoktu. Adamı uzun uzun öptüğünde, Jiyong yine deli gibi gülmek istiyordu. O andan sonra bir daha içmedi. Aklına bile gelmedi. Çünkü aklı çok daha güzel bir şey ile doluydu.
Biten sigarayı fırlatıp paketten yeni bir tane çıkardı. Dudaklarına götürdüğünde yanında bir hareketlilik hissetti. Umursamadan sigarasını yaktı ve tekrar zehrin ciğerlerine dolmasını sağladı.