Jiyong, Seungri ve teyzesini -istemeyerek- evlerine bıraktıktan sonra çocukların yanından ayrılıp evine gitti. Seunghyun biraz daha yanında kalması için ısrar etse de artık gitmesi gerekiyordu. Öncelikle evin havalanması gerekiyordu. Jiyong günlerdir o yere girmemişti. Leş gibi koktuğundan emindi ve yanılmadı da.
Kapıdan girdiği andan iğrenç bir hava dalgası ile karşılaştı. Bir an için burnunu düşürdüğünü filan düşündü. Gerçekten berbattı. Koşarak içeriye girdi. Odanın içinde bulunan tek camı açtı -ondan başka da cam yoktu zaten.- Bir çırpıda üzerindeki monttan kurtuldu. Kanepeye gelişi güzel bıraktı. Ardından yorgunluğunu atmak için duşa girdi. Çıktığında evin durumu daha iyi sayılırdı.
Kanepeye uzandığında kapanmak için uğraşan gözlerine, zorluk çektirmeden uykuya daldı.
Pencereden içeriye süzülen rahatsız edici güneş ışığı, Jiyong'un yüzüne vuruyordu. Yüzünü buruşturup rahatsızca kıpırdandı. Başının altındaki yastığı yüzüne siper etti. Biraz daha uyuyabilceğini düşünmüştü ama düşündüğü gibi olmadı. Küçük odayı dolduran güçlü sesi duydu. Güneşten korunmak için siper ettiği yastığını, bu sefer yüzüne bastırmaya başladı. Telefonun sesi kesildiğinde, sadece gözleri görünecek şekilde yastığı indirdi. Montuna bakmaya başladığı an aynı ses tekrar duyuldu. Bu sefer yastığı bir köşeye fırlatıp montuna uzanmaya çalıştı. Ucunu tuttu ve asıldı. Kucağına düşen montun içinden telefonu aldığı sırada iç cebindeki defteri gördü. Onu tamamen unutmuştu.
Telefonu eline aldı. Tekrar çalmaya başlayan telefonun ekranında Seungri'nin ismi belirdi. Jiyong'un ağzı şok ile açıldı. Bakışları telefon ve defter arasında gidip geliyordu.
Seungri onu aramayı uzun zaman önce bırakmıştı. Şimdi neden arıyordu ki?Acaba...bu defter ile bir ilgisi olabilir miydi?
Jiyong çalan telefonu görmezden geldi. Defteri alıp oturduğu yerde doğruldu. Bacaklarını kendine çekti. Defter kapağına dokunduğunda kalbi göğsünü delecek derecede atmaya başlamıştı. İçinde ne yazdığını bilmiyordu ama adının geçtiğini görmüştü. Bu onun hakkında da bir şey olduğunu gösteriyordu.
Derin bir nefes alıp ilk sayfayı açtı.
28/12/2016
Bu defteri bana babam vermişti. Eski bir şey olduğu için kenarı atmıştım ama şimdi buna içimi dökeceğim. Birileriyle konuşmak iyi gelmiyor çünkü. Herkes aynı şeyleri söylüyor ve ben boğuluyormuşum gibi hissediyorum.
İki gün önce hastaneden çıktım. Doktorlar yapılacak bir şey olmadığını söyledi. Fizik tedavi görecekmişim sadece. Peki içimdeki yara için ne çeşit bir tedavi göreceğim, dedim. Bir şey söylemedi. Ne söyleyebilir ki? Söylenecek bir şey varmış gibi...
Tam olarak on altı gün... O üzerime lanet gibi çöken kazanın üzerinden, tam on altı gün geçti. Belki ben arabanın içinden sağ çıkmış olabilirim ama gerçek bu değil. Yürüyen bir ölü gibiyim de diyemiyorum. Çünkü onu bile yapamıyorum.
01/01/2017
Yeni yılın ilk günü. İlk kar dün gece yağdı. Pencerede ağlayarak geçirdiğim il yılbaşım. Normalde sevinçten delirmem, koşarak dışarı çıkmam gerekirken, sadece pencereden izledim. İlk kez, ilk kar beni mutlu etmedi.
Bütün gece oturup eski yılbaşıları düşündüm. Ne kadar mutlu olduğumuzu... Ama artık hepsi bir anı olarak kaldı ve mutluluk uzun bir süre bana uğramayacak gibi.