Elinde iki bardak ile kendisine doğru yürüyen Youngbae'ye gülümsedi. Karşılığında adam, ellerine sıcak bardağı bıraktı. Jiyong içmek için eğildiğinde fazla sıcak olduğu için geri çekildi. Youngbae çoktan yanındaki sandalyeye oturmuş, sıcak olamasını umursamadan bitki çayından yudumlama başlamıştı.
"Nasılsın?" Jiyong bardağı yere bırakıp arkadaşına döndü.
"Bunu sorması gereken ben değil miyim?" kısa adam gülümseyerek konuştu.
"Benim cevabım hep aynı olduğu için sormana da gerek yok." adamın yüzünden gülümseme bir anda silindi ve yerini çok başka bir şey aldı.
"Jiyong--"
"Hayır, Bae. Bu sefer konu ben değilim. Sensin."
"Bu önemli bile değil." kısa adam da aynı şekilde bardağını yere bıraktı.
"Buna sen karar veremezsin. Soruma cevap ver." Jiyong yaşanan onca şeyden sonra, kendisinden başkasıyla ilgilenmemişti. Konu her zaman o ve Seungri üzerinde dönmüştü. Etrafındaki herkes için bu şekilde olmuştu ama başka şeylerde dönüyordu. Başka olaylarda vardı. Herkesin kendince derdi vardı ve sanki bunlar önemli değil gibi davranıyorlardı. Jiyong önceden olan şeyleri belki fark edememişti ama Seunghyun ve Youngbae arasında oluşan gergin havanın oldukça farkındaydı. Farkında değilmiş gibi davranmak istemiyordu. Sanki tek sorunu olan kendisi ve Seungri gibi davranmak istemiyordu.
"İyiyim." olmadığı o kadar belli oluyordu ki. Jiyong istemsizce gülümsedi.
"Yanlış. Bana doğruyu söyle."
"Jiyong--"
"Bae, beni daha fazla sinirlendirme ve söyle."
"Değilim."sesini biraz yükseltti. Hastane koridorunda bulunan birkaç kişinin bakışları onlara döndü ama uzun sürmedi. Çünkü herkesin kendi derdi vardı.
"Oldu mu?" adam sitem edercesine konuştu.
"Olmadı." dedi Jiyong. Elini arkadaşının dizine koydu.
"Hyung ile konuştun mu?"
"O benimle konuştu. Benim diyebileceğim bir şey yok."
"Yine yanlış. Diyeceğin çok şey var."
"Senden nefret ediyorum." dolmuş gözlerini arkadaşına çevirdi. Jiyong onun ağlamak üzere olduğunu görmezden gelerek, gülümsedi.
"Bende seni seviyorum." kısa adamda başını eğerek gülümsedi.
"Ben--" yerdeki bardaklarda gözünü gezdirdi.
"Ben ne söylemem gerektiğini bilmiyorum, Jiyong." tekrar dolu gözlerinin arkadaşının gözleri ile buluşturdu.
"Seungri'nin yüzüne bile bakamıyorum. Onları söylediğim için öyle utanıyorum ki." tekrar başını eğdi. Bir damla göz yaşı, Jiyong'un eline düştü.
"Biliyorum." arkadaşının dizinde duran elinin sıkılaştırdı.
"Onun böyle bir şey olmamış gibi davranmasına da deli oluyorum." bir damla daha düştü eline.
"Biliyorum." aynı işlemi tekrar yaptı.
"O tokadı hak ettim, Jiyong. Belki daha--"
"Hayır." arkalarından gelen derin ses ile ikisinin bakışları da oraya döndü.
"Hak filan etmedin." dolu gözlerle onlara bakan bir Seunghyun beklemiyorlardı.
"Youngbae-- ben--" uzun adam ağlamaya başladığı anda Jiyong'un eli boşluğa düştü. Youngbae ayağa kalkmış, Seunghyun'a doğru ilerlemişti.