Jiyong; en kötü anının, ailesini cinsel tercihini öğrendiği gün olduğunu düşünüyordu. O gün sadece bunu değil sigara içtiğini de öğrenmişlerdi. İkisi bir araya geldiğinde gerçekten çok korkmuştu. Babası onu ölesiye dövmüş, annesi bir köşede ellerini göğsünde birleştirmiş ve olanları izlemişti. O günden sonra, babası Jiyong'u evden atmıştı. Annesi ile görüşmesini de yasaklamıştı. Annesi de görüşmek istiyor gibi değildi zaten.
O günden tek bir cümle hatırlıyordu. Babası bağırıp çağırmış, yerde onu sürekli tekmelemişti. Jiyong çoğunu bir uğultu olarak duymuştu ama sadece tek bir cümle çok netti. Her gün kulağında çınlayacak netlikteydi. O kadar dayağa rağmen en çok acıtan o cümle olmuştu.
"Ölsen dünya bir leşten kurtulur." demişti öz babası. Öyle bir söylemişti ki, sanki dışarıya attıkları çöpten daha değersiz hissetmişti. Bunu ardında gerçek bir çöp gibi dışarı atılmıştı zaten.
Karların üzerine atılan bedenini zorlukla çevirmiş ve annesine bakmıştı. Belki, diye geçirdi içinden. Belki... Belki o bana kıyamaz. Annem değil mi sonuçta? Ama öyle olmadı. Annesi de ona hiç düşünmeden kıydı. Yüzüne dahi bakmadan kapıyı örttü.
O kış gecesinde, bankta yatmıştı. Soğukta uyuyamamıştı bile. Üzerinde sadece pijamaları vardı. Uzandığı bankta titremekten ve ağlamaktan başka bir şey yapamadı. Sabaha karşı vücudu yorgun düştüğü için uyuyakalmıştı.
Eğer o gün onu yaşlı bir kadın bulmasaydı. Orada öl edebilirdi.
Bunun ardından ailesiyle bir kez bile görüşmedi. Youngbae'nin ailesi onu yanına almak istediğinde çaresi olmadığı için kabul etti. Onlara fazla yük olduğunu düşünüyordu. Gece gündüz demeden çalışıp, kısa süre sonra küçük bir daireye çıktı.
Jiyong bunları yaşadığında sadece on dört yaşındaydı. O yaşta birine çocuk derdiniz ama Jiyong hiç çocuk olamamıştı. Erken yaşta olgunlaşmıştı. Buna mecbur bırakılmıştı. O olgunlaşmak istememişti ama sadece mecbur kalmıştı.
İşte bu gün onun kara günüydü. Kendine her zaman bundan daha kötü zamanlar olamayacağını söylerdi.
Tabi ki yanılmıştı. Bundan daha kötüleri de vardı.
Sevdiğini kaybetmek...
Birini iki şekilde kaybederiz.
Bir, ölüm de.
İki, yaşamda.İki seçeneğinde kötü olduğu doğru ama hangisi daha kötü? Mutlaka biri diğerinden daha kötüdür ama hangisi? Bunu yaşamadığımız sürece anlayamayız belki de.
Jiyong iki durumu da yaşamıştı. Önce ölüm. Seungri ölmemişti ama ölmek üzereydi. İki kez. Sonra yaşarken kaybetmek. Bir yerlerde nefes aldığını biliyorsunuz ama ona yaklaşamıyorsunuz.
Jiyong'a bu iki durumdan hangisinin kötü olduğunu sorulsa, bir şey söyleyemezdi. Çünkü ikisinin ortak bir noktası var. Kilit nokta. Hangisini yaşıyor olursanız olun ikisinde de asıl ölen siz oluyorsunuz. Nefes alıyorsunuz, dünyevi bütün ihtiyaçlarınızı karşılıyorsunuz ama ruhunuz ölüyor.
Aslında ikisi de aynı şekilde acıtıyor ama bir seçenekte sevdiğinize kavuşma ihtimaliniz yok. Diğerinde ise bu umut ile yaşayabilirsiniz.
Jiyong ayakta, hastane yatağında yatan çocuğa dolu gözlerle bakıyordu.
Uyandığında, kolunda serumla hastane yatağında yatıyordu. Etrafına baktığında, ilk önce neden burada olduğunu anlayamadı. Ardından olanları hatırlayınca bir çırpıda serumdan kurtuldu. Koşarak çocuğun odasına geldi.