Fıstıklı Dondurma

252 25 7
                                    

Hafif esen rüzgar nedeniyle, yeni boyattığı beyaz saçları dağılıyordu. Evet, saçları hala beyazdı. Boyası akmaya başladığı için tekrar boyatmıştı. 

Çocuğun söylediği şeyin, sadece bir renk veya saçtan fazlası olduğunu biliyordu. Eğer saçını çocuğun dediği renge boyatacak olursa, her şeyi kabul etmiş olacaktı. Seungri'den vazgeçmiş olacaktı. Bunu istemiyordu. Kesinlikle istemiyordu. Seungri ondan vazgeçmiş olabilirdi. Hatta adamında kendisinden vazgeçmesini istiyor da olabilirdi ve öyleydi de ama Jiyong ona istediğini vermeye hiç niyetli değildi. Çocuk onu ne kadar iterse itsin üzerine gidecekti. Kendine bir söz vermişti ve bunu tutacaktı. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun bir önemi yoktu. 

Jiyong, Seungri'yi geri kazanacaktı.

Dondurmasını yerken yürümeye devam ediyordu. Yoldaki herkes deli mi bu der gibi bakıyordu. Bunun nedeni, kasım ayında dondurma yiyor olmasıydı ama dondurma yemenin mevsimi mi vardı? Her zaman yenebilirdi. Hasta olursa kendisi olacaktı. Onlara ne oluyordu ki?

Dondurma güzeldi. Dondurma, Jiyong için belki en güzel şeydi. Hiç bıkmadan yiyebileceği tek şey bile olabilirdi. 

Dondurmaya aşıktı, Jiyong. Gerçek anlamda aşıktı. Yani uzun süre yemediği zaman krizlere girdiği bile oluyordu. Arkadaşları, onun ilerde dondurma ile evleneceğini bile düşünmüştü.

Deli olduğunu söylüyordu herkes. Bir şeye bu  derece bağlanıp sevmesi herkese delilik gibi geliyordu. Jiyong bir şeyi sevdiği zaman aşırıya kaçıyordu. Fazla seviyordu ve bunda kesinlikle kötü bir şey yoktu. Bir yiyeceğe bile bu kadar bağlanıyorsa, bir insana nasıl bağlanırdı kim bilir...

Önceden bilmiyordu ama artık onunla birlikte herkes biliyordu. Jiyong'un nasıl sevdiğine herkes şahit olmuştu  ve bu dudak uçuklatacak şekilde bir sevgiydi. Herkesin kıskanacağı türden bir sevgiydi. 

Jiyong bir an olsun, çocuğa duyduğu bu sevgiden pişman olmadı. Şimdi de olmayacaktı. 

Seungri, karşısına bir anda çıkmıştı ve Jiyong onu fıstıklı dondurmalardan bile çok sevmişti. Fıstıklı olanlar Jiyong'un favorisiydi.

Dalgaların sesini duyunca gülümsedi. Ayakları yine onu buraya getirmişti.

Seungri gideli iki gün olmuştu. Konuştukları -daha çok bağrıştıkları- günden sonra çocuk ondan biraz daha uzaklaşmıştı.  Görmezden gelindiği birkaç günden sonrada, çocuğun teyzesi gelmiş ve gitmişlerdi.

Nasıl yaptığını bilmiyordu ama odalarını da ayırmayı başarmıştı. 

Youngbae konusu ise hala bulanıktı. Seunghyun ile konuşmuyordu. Seunghyun birçok kez konuşmaya çalışsa da, kısa olan onu kısa cevaplarla geçiştirmişti. Kırılmış olmalıydı. Öyle bir şeyde kim kırılmazdı ki? Ama en azından beraberlerdi. Youngbae bu durum yüzünden onlardan uzaklaşabilirdi ama yapmamıştı. O kadar şeyin üstüne, kendisini de eklemek istemiyor olmalıydı. Youngbae gerçekten büyük bir kalbe sahipti. Çok büyük bir kalbe.

Banklardan birine oturdu. Dondurması çoktan bitmişti. Bu yüzden suratı düşmüştü. Belki de nedenin bu olduğunu düşünmek istiyordu. Jiyong kendini kandırmakta hiç başarılı değildi. 

Dalgalarının sesini daha iyi duyabilmek için gözlerini kapattı. Öğlen saatleride olduğu için etrafta fazla insan vardı ve fazla insan gürültü demekti.

Derin bir nefes çekti içine. Huzur bu dedi kendi kendine. 

Yine kandıramadı kendini. Huzur bu filan değildi.

Huzur Seungri'ydi.

Çalan telefonu ile gözlerini araladı. Ekrana bakmadan açıp kulağına götürdü. Onu arayabilecek fazla kişi yoktu. O yüzden, kim olduğuna bakmasına da gerek yoktu.

Against All Odds :: NyongtoryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin