Mavi Çerçeve

278 30 6
                                    

Elinde tuttuğu çerçeve ile yatağına uzandı. Diğer elinde ise son zamanlarda hiç eksik etmediği bira şişesi vardı. Ellerini saran, o tombul parmakların yerini sigara ya da bira ile doldurmuştu. Avcunun içinde çocuğun eli değil onlar vardı. Acı verici.

Şişeyi dudaklarının arasına götürdü. Büyük bir yudum aldı ve yatağın yanındaki komodinin üzerine bıraktı.

Sırtını tekrar yatak ile birleştirdi ve kolunun üzerine uzandı. Elinde tuttuğu çerçeveyi gözünün önüne getirdi.

Mavi çerçevede, Seungri ile ikisinin lunaparka gittikleri günden bir fotoğrafı vardı. Çocuk güler yüzle, elinde tuttuğu pamuk şekerden büyük bir parça koparmış ve Jiyong'un ağzına sokmaya çalışıyordu. Jiyong ise pamuk şekerlerden nefret ettiği için kafasını yana çevirmiş, suratını ekşitmişti. Buna rağmen o gün pamuk şekeri yediğini çok net hatırlıyordu. Seungri onu zorlamayı bırakmıştı ama adam onun üzüldüğünü hissettiği için midesi bulanmasına rağmen yemişti. Onlar böyleydi işte.  Sevmedikleri şeyleri bile diğeri üzülmesin diye yapıyorlardı. Jiyong böyle onlarca anından bahsedebilirdi. Seungri'nin de yaptıkları dahil.

Bütün bu güzel şeylere rağmen aralarındaki şey bitmişti. Gerçi sadece bir adları yoktu artık. Çünkü Jiyong için değişen hiçbir şey olmamıştı. Çocuğa karşı hisleri aynıydı. Hala nefret etmesine rağmen bir kutu pamuk şeker yiyebilirdi. Deli gibi korktuğu halde, sırf çocuk seviyor diye onunla gondola binebilirdi. Saçlarını maviye boyamak istese de çocuk beyaz rengin ona daha çok yakıştığını söylediği için değiştirmezdi. Korku filmlerini izlemekten hoşlanmamasına rağmen Seungri istediği için sürekli izlemeye devam edebilirdi. Çocuğun sevip de onun sevmediği ve buna rağmen yapmaya devam ettiği şeylerin listesi sonsuza kadar gidebilirdi.

Jiyong bunların hiçbirinden rahatsızlık duymuyordu. Neden duyması gereksin ki? Onun için önemli olan tek şey Seungri'nin mutlu olmasıydı. Tıpkı önceden Seungri'nin de onun için istediği gibi.

Değişen başka bir şey de buydu. Jiyong'un hisleri değişmemişti, evet ama Seungri için aynı şey geçerli değildi. En azından Jiyong öyle düşünüyordu. Adam seviyordu, deli gibi. Özlüyordu, deli gibi. Dudakları özlüyordu mesela. Alev alev yanıyordu, çocuğun boşluğunda ama en çok parmak uçları özlüyordu onu. O yumuşak teninde gezmeyi özlüyordu. Onlarda yanıyordu, hasretten. Onlarda hissediyordu yokluğunu çocuğun. Bütün vücudu hissediyordu. Kalbi için ne söylenebilirdi ki peki? Yanıyor demek uygun değildi. Kanıyor demekte uygun değildi. Hiçbir kelime kalbinde olanları anlatmaya yetmezdi. Yetemezdi.

Yatakta dönerek komidinin üzerindeki birayı aldı. Dudaklarına götürüp bir yudum daha aldığında uzanıyor olduğu için boğazına kaçtı. Öksürük krizine girmesi kaçınılmazdı.

Kapısı açıldığında öksürüyor olduğu için fark etmedi. Yüzü kıpkırmızı olmuştu ve bu odaya giren adamı korkutmuştu. Sırtına sertçe vuruldu. Acıtmıştı ama tekrar nefes almaya başlamıştı.

"Tanrı aşkına, Jiyong! Aklım çıktı!" yatağın ucuna oturan adamın bir eli göğsünde diğer eli dizinde duruyor, derin derin nefesler alıyordu.

"Sa--sadece boğazıma ka--kaçtı."

"Fark ettim!" adam ayağa kalktı ve odadaki lavoboya girdi. Jiyong'da arkasından kalktı.

Elinde havlu ile banyondan çıkan SSeunghyun, bembeyaz kesilmişti.

Alt kattan Jiyong'un sesini duyduğunda, kendine bir şey yaptığını düşünmüştü. Koşarak yukarı çıçıkmıştı. İçinde yaşadığı o korkuyu tarif etmesi imkansızdı ve Jiyong'un evinde yaşananlar bunu kolaylaştırmıyordu.

Against All Odds :: NyongtoryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin