Herkese merhaba. Bu bölüm biraz saçma oldu ama Minhyuk'un fikirlerini bilin istedim. Umarım beğenirsiniz. Sizi seviyorum❤️
"Neden bu kadar yavaş geçmek zorunda anlamıyorum. Bu gün hiç bitmeyecek mi?"
Kendi kendime söylenirken sıradaki hastamı çağırması için Dal Nari'ye seslendim. Tabi gelmeden önce dosyasına ufak bir göz atmıştım.
Yoo Kihyun, şikayeti aşırı sinirlilik, düzensizliğe tahammülsüzlük... Bunlar insanların genelde muzdarip olduğu şeylerdi. Göz açıp kapayıncaya kadar geçer diye düşündüm. Aslında işin garip tarafı Yoo Kihyun denilen kişi buraya kendi isteğiyle gelmemişti, yani burada arkadaşının habersizce randevu aldığı yazıyordu. Bu durum biraz can sıkıcıydı çünkü bu ruh halinde olduğunu kendisi kabul etmemişti. Bu da demek oluyordu ki açılması biraz zaman alacaktı.
Ben bunları düşünürken birden kapı açıldı. Böyle birini görmeyi beklemiyordum açıkçası. İçeriye giren çocuk tahmin ettiğimden daha gençti, yaşıt bile olabilirdik. Oldukça küçük görünen gözlerinin -çok ama çok sevimli duruyordu- önüne dökülen kızıl saçlarıyla muhteşem bir görüntüye sahipti. Bakışlarındaki asabiyetten biraz korkmuş olsam da bunun onu daha da tatlı yaptığını düşündüm. Tıpkı kızgın ve minik bir hamster gibi...
"Hoşgeldiniz Bay Yoo, lütfen oturun."
Elimle oturması için masamın önündeki sandalyelerden birini gösterdim. Oldukça gergin görünüyordu ve konuşmaya niyeti yok gibiydi. Konuşmak en sevdiğim şey olduğundan bir an önce tanışmak istiyordum çünkü biraz daha bu şekilde durmaya devam edersek seansı birbirimizi -ben onu o ise odayı- süzerek boşa geçirmiş olacaktık.
"Önce tanışalım. Adım Lee Minhyuk. Bana Minhyuk diyebilirsin. Sonraki seanslarımızı beraber geçireceğiz. Sıra sende, hadi bana kendinden bahset."
Pek iyi bir giriş yapmadığımı fark ettim. Kulakta fazla yapmacık ve basmakalıp duruyordu ama olan olmuştu artık. Umarım bunu sorun etmezdi.
"Ben Yoo Kihyun, 23 yaşındayım."
O ses o minik vücuttan mı çıkmıştı yoksa ben mi yanlış duydum? Kadifeyi andırıyordu. Ağzından sadece iki cümle dökülmüştü ama sesinin muhteşem olduğunu anlayabilmek için şarkıcı -sanatçı ya da medyum- olmaya gerek yoktu. Kendimi işime vermem gerektiğini düşündüm. Nasılsa 19 seansımız daha vardı ve ister istemez o sesi duyacaktım, şu an yapmam gereken onun bana güvenmesini, en azından ilk izleniminin güzel olmasını sağlamaktı.
Ayrıca neden bu kadar çok gergin görünüyordu? Bazı insanlar ofisin duvarlarının üzerine üzerine geldiğini söylerlerdi.
Belki de Kihyun da bunalmıştı."Bu kadar mı Kihyun? Seni tanımak istiyorum. Mesela neyle uğraşırsın, hobilerin neler, en önemlisi de seni buraya getiren nedir? Bu arada biraz gergin görünüyorsun, yanılıyor muyum? Ofis ortamı seni boğuyorsa görüşmelerimizi başka bir yerde yapabiliriz."
Görüşmeleri başka bir yerde yapmak mükemmel bir teklifti. Aklıma geldiği için kendimi acayip zeki hissettim. Bazen ben bile şu dört duvarın içerisinde boğulduğumu hissediyordum.
Neden bu kadar az konuşmak zorundaydı? Bana hiç yardımcı olmuyordu. Karşımdaki minik hamster- evet bundan sonra ona böyle sesleneceğim- huzursuzca kıpırdanmaya başladı. Galiba bir şey söylemeye hazırlanıyordu. Lütfen bir şeyler söyleyecek olsun, lütfen Tanrım!
"Öncelikle... Duvar saati o kadar yamuk ki gözümün seğirmesine neden oluyor. Bu duvar rengini çok mu aradın? Etrafa bok sıçramış gibi gözüküyor. Tabloyu da çok aramışsın anlaşılan. Tablodaki köpek bana bütün gün tahtaya aval aval bakan lise arkadaşımı hatırlatıyor -ki adı Aria Norang'tı-. Ayrıca bu lanet olası odaya klima taktıramayacak kadar aciz misin?"
Ne??? Ne?? Bunları duymayı beklemiyordum. Demek geldiğinden beri odayı sinirle süzmesinin sebebi buymuş. Gerçi odanın renginin kötü olduğunu-ki bence güzel- birkaç kişiden daha duymuştum fakat köpeğim ne alaka ya? O masum ve şirin yaratıktan böyle bahsetmesi.... Sakin olmam gerekiyordu. O sadece şu an sinirliydi. Derin bir nefes alarak sordum.
"Bitti mi?"
"Seninle ilgili de en az oda kadar sinir bozucu şeyler var. Anladık güzel dudakların var, sürekli yalayıp durmana gerek yok. Bu arada fark ettim de sol gözün sağ gözünden önce kapanıyor. Alttan alta bana yürümüyorsundur umarım. Dip boyan gelmiş. Parasını vereyim de şu tiftik keçisine benzeyen saçlarını boyattır."
Duyduklarıma inanamıyordum. Bu Kihyun denilen keçi- şu an gözümde hamsterdan daha çok keçiye benzemeye başladı- nasıl böyle şeyler söyleyebilirdi??
İçten içe sevinmiştim aslında, tabiki de dudaklarımın muhteşem kıvrımlarını fark etsinler diye sürekli yalıyordum. Sonunda fark edebilen bir insan evladı.... Ama saçlarım konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. O pislik kuaför- neydi adını unuttum- bu rengin bana çok yakışacağını söylemişti. Zaten ben biliyordum yakışmadığını, lanet olsun sana gittiğim güne. Bu konuyu sonra düşünecektim.
Ne demek Dambi boş bakıyor??? Ne demek Dambi sevimsiz??? Sensin sevimsiz.
"Her şeyi anladım ama tabloma neden laf ediyorsun?"
"Köpek boş bakıyor."
"Senin gözlerinden anlam akıyor çünkü. Kızım Dambi hakkında düzgün konuş."
Her şeyi anlayabilirdim ama Dambi'ye laf etmek, onun o boncuk boncuk ve masum bakan bakışlarına laf etmek... Bu çok ağırdı.
"Değerli vaktimi seninle daha fazla tartışarak harcayamam. Umarım bir daha görüşmeyiz."
Arkasından şaşkın bir halde bakıyordum. O kadar lafı söyledikten sonra kapıyı çarparak gitmişti. Dambi'yi ve beni üzdükten sonra gitmişti. Aslında gitmesi iyiydi çünkü biraz daha konuşsaydı kendimi kaybedebilirdim.
Dambi, üzülme sen bebeğim, bakışların hiç de boş değil. Boş olsa her sokağa çıktığımızda diğer köpekler sana yanaşırlar mıydı? Bu arada ne demek bir daha görüşmeyiz?
"Burada 19 randevumuz daha olduğu yazıyor. Bence daha çok görüşeceğiz Yoo Kihyun."
Bu çocukla işim vardı. Cidden daha ilk günden aklımı kurcalamaya başlamıştı bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Calm Down || Kihyuk
Fanfiction"Her şeyi anladım ama tabloma neden laf ediyorsun?" "Köpek boş bakıyor." "Senin gözlerinden anlam akıyor çünkü. Kızım Dambi hakkında düzgün konuş."