Sonunu bildiği bir hikâyeyi okuyordu. Elinde belki on defa okuduğu kitap, yeni yaptığı limonatası, yarım yamalak yerleştirilmiş ve idareten tutulmuş onuncu katta bir evde pencerenin kenarında oturuyordu. Bunu ev değil de otel gibi görmüştü. Sevmezdi bu kadar yüksekte ev. Onun için toprağa dokunmak onu hissetmek lazımdı. Babası hemen işine adapte olmuş sürekli toplantılara koşturup açacakları hastanenin planlarını yapıyordu. Babası bu işlerle meşgulken İnci'yle ilgilenemiyordu ama İnci'nin okul tercih dönemiydi. Çok konuşulacak bir şey yoktu aslında. Küçüklükten beri ne olmak istediğini biliyordu ve bu hayali hiç değişmedi. İnci hep mimar olmak ve şimdinin aksine daha küçük ve şirin binalar dikmek istiyordu. Hayalini gerçekleştirmek için bir sene canını dişine takıp çok istediği ve onun hayali olan İstanbul Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ne girmeye yetecek olan puanı da almıştı ama babasını bırakmak istemediği için Adana'da Adana Bilgi Ünivertesi'nde okuyacaktı. Babası ne kadar kendisi gibi doktor olmasını istese de kızının kararına saygı duymuştu. Her şeyine yabancı olduğu ve geldiğinden beri sevemediği bu yerin daha önce aklından bile geçirmediği okuluna gidecekti. Dört sene daha diye düşündü. Dört sene sonra her şey benim istediğim gibi olacak dedi. Okuduğu kitabını kapattı. Eline en sevdiği dışında deniz ve üzerinde bir yelkenlinin olduğu sayfaları çizgisiz defterini ve beyaz dışlı ince dolma kalemini alıp yazmaya başladı içinden geçen cümleleri.
Her şey daha zor gözüküyor. İstanbul'da son gecemi yaşayalı çok oldu. Sokaklara dahi çıkamıyorum çünkü çok yabancı. Buraya geldiğimden beri içimde parçalanan bir şeyler var çözemediğim. Yeni şeyler hep güzeldir ama buna alışamayacak gibi hissediyorum. Daha on dokuz yaşındayım ve hayallerimin hiç arasında olmayan bu şehirdeyim. Eğer bu şekilde mutlu olamayacaksam bana bu şehri sevdirecek bir şeyler olsun istiyorum. İstanbul'da nasılsam burda da öyle olmayı umut ediyorum. Kırgınlığım babama değil. O kendi için en iyi olanı seçti. Beni de buna sürükledi dersem ona haksızlık etmiş olurum çünkü onunla buraya gelmeyi tercih eden bendim. Daha on dokuz yaşındayım. Bu kadar erken ayrılmak istemedim yanından. Doğrusu onu bu kadar çabuk yalnız bırakmak istemedim. Yıllarca varlığı yokluğu ben oldum. Benim de o oldu. Onsuz bir İstanbul şimdi güzel olmazdı.Kalemi defteri aldı ve odasının şu anda tek düzenli yeri olan masasının üstüne düzgün bir şekilde bıraktı. Hava yavaştan kararmaya başladığı için havada bir kızıl pembe karışımı renk oluşmuştu. Bulutlar sanki güneşin ışıklarıyla aşk yaşıyordu. İkisi bir araya gelince günün hangi saati olursa olsun muazzam bir manzara ortaya çıkıyordu gökyüzünde. Evimiz her ne kadar bahçeli değilse de gün batımı görünüyor diye düşündü İnci. Babası gelmeden yiyecek bir şeyler hazırlayacaktı. Dolapta bulduğu bir kutu bezelyeyi alıp sulu yemek yapmaya karar verdi. İnci yemek yapmayı babaannesinden öğrenmişti. Babaannesi kadar güzel yapamasa da İnci'nin yemekleri de fena sayılmazdı. En azından babası severdi.
Tam yerleşilmemiş olan mutfakta malzemeleri doğrarken bir yandan televizyondan müzik açtı. Bir yandan söylüyor bir yandan yemek yapıyordu. Babası toplantıları bitip her şey yoluna girince tatile gitmeyi düşünmüştü. İnci de çok istiyordu. Bir hafta babasıyla vakit geçirmek, gezmek ona iyi gelecekti. Tatile planladıkları tarihte gidebilirse eğer geldiğinde okula yazılma tarihi yaklaşmış olacaktı. İçinde inkar ettiği bir heyecan duygusu vardı. Çünkü burayı istemediğini düşünüyordu. Belki de sevecekti.
Ansızın farklı bir şeyler oldu içinde. Daha önce de olan ama adlandırmaktan hep korktuğu bir his. Kendini bu duygunun içinden çıkarmaya çalışırken babası geldi. Üzerini bile değiştirmeden ellerini yıkayıp İnci'ye yardım etmeye başladı. İnci yemeği yeni ocağa koymuştu. Babası da gömleğinin kollarını kıvırıp ekmekleri doğramaya başladı.
"Sıkıldın mı evde?"
"Biraz. Sen neler yaptın?"
"Başım çok ağrıyor. Çok yoğun bir gün geçirdim. Ama nihayet çoğu şey hazır. Bir kaç küçük ayrıntı kaldı onlar da hazır olunca hastaneyi artık hizmete sokabileceğiz."
"Çok sevindim babacığım. Umarım sizin için en iyisi olur."
"Umarım canım kızım. Yarın öğleden sonra okulu görmeye gitmek ister misin?"
"Olur gidelim."
Aslında çok merak ediyordu okulu. İnternetten merak edip bakmıştı ama canlı görmek elbette daha güzel olurdu.
"Yemekten sonra film izleyelim mi?"
"Aa evet ne zamandır izlemiyoruz aslında güzel olur."
"Tamam o zaman. Benim aklımda bir film var."
"Hangi film?"
"Lion. Çok güzel film olduğunu okudum internette."
"Tamam canım. O zaman sen buraları toplarken bende bilgisayarı televizyona bağlayayım."
"Tamam baba." Minik, sevimli bir tebessümle baktı babasının suratına.Filmin başına oturana kadar saat epey geç olmuştu. Filmi koyup izlemeye başladılar. Biraz yavaş ilerkeyen bir filmdi ama güzele benziyordu. Filmin daha yirminci dakikasında babasının uykuya daldığını farketti. Ne kadar yorulmuş olduğunu geçirdi içinden ve filme devam etmek istemedi. Babası ile birlikte izleyip bitirmek istedi. Babasını uyandırmaya kıyamadı üzerine üşütmesin diye ince bir şey örttü ve odasına doğru yürüyüp yatağına girdi. Yarın okulunu gördüğünde mutlu hissettiğini düşünmeyi seçti. Yeni ve bambaşka bir güne başlayacaktı her gece olduğu gibi bu gece de yarının güzel olacağı hayalini kurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnci
General Fictionİsmini söyleseler sadece haritada gösterebileceği bu şehirde yeni bir hayat kurmak için çabalayan İnci'nin babasıyla olan hayatını anlatan bu kitapta kendinizden bir çok parça bulabileceğinize inanıyorum. İnci'yi size iki şekilde net olarak anlatabi...