LUHAN ~2~

77 8 10
                                    

Not: Ben hikayeyi yazarken hep Türkçe yazdığımdan dillere değinmemiştim. Ama yine de söyleyeyim. Bu dördü sadece kendi aralarında Korece konuşuyorlar. Geri kalan herkesle İngilizce konuşuyorlar. Hepsi çok iyi İngilizce biliyor. İlerki bölümlerde diğer karakterler de geldiğinde onlar da konuştukları dil İngilizce olacak. İyi okumalar:))

Uçak inişe geçmişti. Bu sefer kemerimi, önümdeki uçak hödüğünün de söylenmeleriyle takmıştım. Herhalde daha önce akıl edebilmiştim o kadarını ama beyefendi illa konuşacak. Yoksa gece uyuyamaz. Gerçi ben de yolculuk sırasında -her ne kadar sonrasında pis bakışlarla karşılaşsam da- onun koltuğuna tekme atıp durdum. İlk attığımda hazmetmişti fakat ikincisinde arkasını dönüp cevap verecekken, başımıza diktikleri hostes onu engellemişti. O da cevap veremeyince, koltuğunu olabildiğince yatırmış ve benim hareket edebileceğim alanı kısıtlamıştı. Sonuç olarak berabereydik.

Uçak indiğinde eşyalarımızı -az eşya almıştık çünkü eşyalarımızın çoğu önceden yerleştirilmişti- alıp gitmeye yeltendiğimizde ise güvenlik dördümüzü durdurmuştu.

- Nereye gittiğinizi sanıyorsunuz?!

- Silahlarımız uçakta kalmış da, onları almaya gidiyoruz. Neden, bir şey mi oldu?

Baek'in dedikleriyle güvenlik oldukça şaşırmış ve hemen telsizini çıkarıp bizi ihbar etmişti. Biz daha ne olduğunu anlamadan etrafımız sarılmış ve üstümüz aranmaya başlamıştı. Herkes eller havaya diyordu. Uçağa doğru baktığımdaysa, acele ile uçağı boşalttıklarını ve uçağa bazı üniformalı insanların girdiğini gördüm.

Şimdi ise yine üniformalı insanlar tarafından kelepçelenmiş ve sürükleniyorduk. Sanırım polislerdi. Jongdae de onlar gibi polisti. Ona doğru seslendim.

- Jongdae, noluyor şimdi? Napıyor bu herifler?

Jongdae bana gerçekten bunu sorup sormadığımı anlamak istercesine baktı. Sonra da 'bir de bana saf derler' diye söylendi. Gözlerimi devirdim. İlk defa bir şeyi anladığı için onunla uğraşmayacaktım. Sonrasında ise Jongdae beni küçümsemesini bitirdi ve açıkladı.

- Hyung, kötü haber. Bu ağzı asla hayra açılmayan Baek, polislerin yanında hiç söylememesi gereken bir şey söyledi. Zaten müdüriyete gitmemiz gerekiyordu, uçakta olanlar yüzünden, şimdi bir de tutuklandık. Büyük olasılıkla önce bizi müdüriyete götürecekler ordan da karakola.

- Hayallerimin şehrinde şu yaşadığım şeye bak. Önce önümde oturan uçak hödüğü, şimdi de Baek'in klasikleri... Daha doğru dürüst NY'e gelmenin keyfini çıkaramadım. Ne yapalım, biliyor musunuz? Bu işler bittikten sonra NY'e gelmiş kabul edelim kendimizi.

- Tamam, hyung öyle yaparız da; kendim üzerindeki bir yanlış anlaşılmayı düzeltmem lazım. Gerçekten sabahtan beri; yok Baek böyle konuştu da tutuklandık, yok Baek şöyle konuştu da tutuklandık. Bu tutuklanma kısmı benim yüzümden değil, Amerikalıların espri anlayışının olmamasının yüzünden. Gerçi kendimizi daha Amerika'da varsaymıyorduk, o zaman Korelilerin espri anlayışı mı yetersiz oluyor? Kore'den geldik ya sonuçta biz. Ama Korelilerin espri anlayışı kötü olamaz, sonuçta ben Koreliyim. Gerçi Jongdae'nin Koreli olması beni şüphelendiriyor.

- Yha! Benim espri anlayışım neyi varmış acaba?! Şuan senin espri anlayışın yüzünden tutukluyuz!

- Senin espri anlayışının bir şeyi yok Jongjong. Hatta senin espri anlayışının hiçbir şeyi yok. Senin espri anlayışın yok ki.

- Yha Baek! Şu ellerimiz bir çözülsün, ben sana göstereceğim espriyi de anlayışı da. Gerçi anlayış kısmını göstereceğimi pek sanmıyorum ama.

- Tamam aşkım. Hele bir ellerimiz çözülsün, seninle ayıpçıl şeyler yaparız.

Jongdae duyduklarıyla sadece gözlerini devirmişti. Bunlar Baekhyun'dan duymaya alıştığımız şeylerdi. Bense hem gözlerimi devirmiş hem de gülmüştüm. Gözlerimi devirmek yavaş yavaş alışkanlık oluyordu bende. Kyungsoo'nun ne yaptığına dair hiçbir fikrim yoktu. Arkamda kalıyordu ve hiç sesi de çıkmamıştı. Ne alemde olduğunu merak ettim. Baek, Jongdae'ye öpücük attıktan sonra konuşmaya devam etti. Baek'i susturabilmek çok zordu. Hatta imkansızdı. Bu yüzden hiçbirimiz denememiştik.

- Ne diyordum en son ben ya? Hah, en son memleketlere göre espri anlayışı diyordum. Luhan hyung, Çin'in espri anlayışı nasıl? Özellikle de polislerinin.

- Baek, Çinli olabilirim ama çok küçük yaşta Kore'ye geldim. Bebekken de pek polislerle iletişime geçip onlarla şakalaşma fırsatı bulamadım, inanır mısın?

Baek'e takıldığımda o da gülmüştü.

- O zaman Çin'in polislerini bilemesek de insanlarının espri anlayışı iyiymiş, anlaşıldığı kadarıyla. Hyung, bir sorum daha olacaktı?

- Sor Baek.

- Sence bu polis beyleri Koreli mi sayayım, yoksa Amerikalı mı? Bak bu önemli bir soru, cevabına göre o ülkenin tüm espri anlayışı gözümde değişecek.

Baekhyun'un bunları ciddiye almasına sadece gülmüştüm. Müdürlük ne kadar uzaksa, yürü yürü bitmemişti. Bu yüzden Baek'e eşlik etmeye karar verdim.

- Bence milliyet deme, polis de. Genel olarak tüm polisler girer buna. Ben daha komik bir polis görmedim zaten. Hem bu listeye de Jongdae giriyor.

Jongdae 'yha' diye bağırsa da onu sallamayıp gülmüştük.

- Haklısın hyung. Aklıma takılan bi-- hayır iki soru daha var da hyung. Onları da sorabilir miyim?

Bazen Baek, bana gerçekten saygılı davranırdı. O tür zamanlarda gözüme girerdi. Ona karşı sevgim birden artardı. Ama bazendi işte. Bu yüzden o anları iyi değerlendirmem lazımdı. Bu da o anlardan biriydi. Kibarca soru sormak istiyordu ve benimle saygılı konuşuyordu. Normalde tek isteğim şu kelepçelerden kurtulana kadar konuşmamak olsa da Baek'e takılarak ona eşlik ettim.

- Bu kadar çok soru olduğunu bilseydim çalışıp gelirdim Baekkie~

- Hyung, o değilde Çinlilerin espri anlayışı gerçekten iyiymiş.

- Teşekkürler Baek. Sor sorularını hadi.

- Ama hyung, bu sorular sadece sana özel değil. Genel olarak soracağım sorular olduğundan Koreceden İngiliceye yatay geçiş yapıyorum izninle.

Bunu dedikten sonra İngilizce konuşmaya başlamıştı. Ya da İngilizce bağırmaya başlamıştı.

- ACABA BİZİM EŞYALARIMIZ NEREDE?! EŞYALARIMI İSTİYORUM BEN! AYRICA DAHA NE KADAR YÜRÜYECEĞİZ?! MÜDÜRLÜK BEYAZ SARAYDA MI ACABA?! BAŞKENTE Mİ GİDİYORUZ, ANLAMADIM?!

Onun birden bağırmasıyla başta polisler olmak üzere orada bulunan herkes bize baktı. Fakat sallamadım. Çünkü benim yapmak istediğimi Baek yapmıştı. En sonunda polislerden biri konuştu.

- Beş dakika sonra müdürlükteyiz. Eşyalarınız aramadan geçtikten sonra müdürlüğe getirilecek.

Kyungsoo yürümeye başladığımızdan beri ilk defa konuştu.

- Biz bu müdürlük krallıklarına gidene kadar canımız çıktı. Bir de eşyalarımızı bekleyeceğiz yani. Desenize müdürlükte çok vakit geçireceğiz.





Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin :))

New City New Life (NEW1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin